Konuya ilişkin farkındalık yaratmanın barolar olarak topluma karşı hem hukuki hem de vicdani sorumlulukları olduğunu söyleyen Akçar, yağmayan yağmur ve karın su krizinin nedeni olmadığını vurguladı. Akçar,‘‘  Yağmur ve karın yağmayışı başta iklim değişikliği ve kuraklık olmak üzere çarpık kentleşmenin, aşırı nüfus artışının, sera gazlarındaki artışın, tarımda bilinçsiz su kullanımının ve kontrolsüz/kuralsız sanayileşmenin yarattığı çevresel sonuçlardan sadece birisidir. Diğer yandan, tek bir dere üzerine dahi onlarcası inşa edilen HES‘ler eliyle özelleştirilen;  değiş(tiril)en su niteliği ile bünyesinde barındırdığı diğer canlılar ve yararlı organizmalar için artık doğal yaşam alanı olmaktan çıkan; dolayısıyla tarım ve hayvancılık faaliyetleri ve içme suyu olarak kullanımı da imkansız hale getirilen "su varlıkları" giderek yok olmaktadır. Yanı sıra, akarsu havzalarında, çevresel kaygılardan uzak ve yalnızca kâr hırsıyla işletilen madenlerin, sanayi tesislerinin, şirketlerin ve bilinçsizce kullanılan tarım ilaçlarının, su kaynaklarımız üzerinde yarattığı tahribat ortadadır. Peki bakanlıklarımız bu kadar elzem ve çözümü aciliyet gerektiren bu sorunlarla ilgili neler düşünmektedirler? Bu sorunlara karşı önlem planları var mıdır? Varsa nelerdir? Yaşamın en temel unsurları olan su, toprak, hava, çevre, tarım ve gıda olmalı; bu alanlarda yaşanan sorunlara yönelik politikalar acilen hayata geçirilmelidir. Bunu diğer tüm canlılara, daha iyi bir dünyada yaşamayı hak eden çocuklarımıza ve gelecek kuşaklara borçluyuz’’ ifadelerini kullandı.