1964 Yılı Mart’ında “Leylek göçü” öncesi yapılan bir hazırlığa değineceğim. İlkokul üçüncü sınıfta okuyordum. O zamanlar okula cumartesi günleri öğleye kadar gidiliyordu. Cumartesi günüydü. Köyümüzden dört kişi ile babamı ellerinde balta ve urganlarla okul çıkışı gördüm. Durumu, anladım. Avlumuzda, dedemin dedesi Hacı İbrahim Ağa zamanından kalma leylek yuvası o kış bir fırtınada yıkılmıştı. Aile, leyleklerin yuvasız kalmalarını istemiyordu.

Aile büyüklerim: “Leylek göçünden önce yuvayı dikmek lazım.” diye konuşurlardı. Dedem, harman yerimizdeki ulu söğüdü kesip leylek yuvası yapalım, diyordu. Tabi ki mal sahibi, söz sahibi dedemdi. Büyükler, söğüt kesimi için harman yerine yürüdüler. Bir grup çocuk biz de peşlerine takıldık. Söğüt ağacı, hatırı sayılır cüssede idi. Söğüdü kesime başladılar. Söğüt ağacına dedim: “Ey koca söğüt, ömrün bu kadarmış. Şimdiye kadar toprağın üstünde yükselip geliştin. Artık sen de,yolun sonuna geldin.”  o esnada balta sesleri de yankılanıyordu. Bir süre sonra koca söğütyere yıkıldı ve: “Son demimde hem sevinçli, hem de üzüntülüyüm.” dedi.

Devasa ağacın devrilişi hüzün vericiydi. Ağaç yere yıkılırken adeta inledi. Söğüde: “Bak, işini bitirdiler, bundan sonra yaprak açıp sağa sola salınmayacaksın?” dediğimde, O: “Dal-budak yere yıkılışıma değil, kötüye kullanılmaktan korkuyorum. Kötülüğe alet olmak istemem. Leyleklere yuva için kesildiğime sevindim. Ne mutlu bana, bir yuva yapımına sebep olacağım için.” deyince, dedim. “Seni, kesenlere öfkeli misin?” O: “Hayır, kötülüğe sebep olmaktan iyiliğe yaramak daha onur verici.” dedi. Dedim: “Kaç yıl yaşadın?” dedi: “Yetmiş yedi yıldır ayaktayım.  Bu zaman zarfında neler gördüm, neler! Doğan güneşle ısındım. Yağan yağmurla ıslandım. Rüzgârla sallandım. Nelere tanık olduğumu ah bir bilsen?” dedi.

Sözlerinden etkilendiğim ağaca: “Görüp geçirdiklerinden anlat ders alayım.”  dedim. Söğüt: “Her şey bir yana… İnsanların insafsız, hayâsız ve adaletsiz davranışları iğrenç oluyor. Hayâsız, insafsız ve adaletsiz davranışlardan mazlumlar zulüm görüyor. Sakın ha! Adaletten ayrılıp hayâsızlık yapma! İnsaf ve merhameti elden bırakma. Onun bunun algısına kapılma.  Algılara kapılırsan kuru yapraklar gibi savrulur gidersin. Bu kadar ders yeter.” dedi. Dedem de, çocuklara: “Yavrular bir yerlerinizi yaralamadan ince dallardan “çelik-çomaklık” alabilirsiniz.” dedi. Herkes ihtiyacı kadar aldı.

Ertesi gün, köyümüz halkı eski yuvanın yerine yenisini diktiler. Biz çocuklar yine toplanmıştık. Köyümüzden Cığalı Dede: “Çocuklar, beni dinleyin.” dedi. Yirmiye yakın çocuk Cığalı Dede’nin karşısına geçtik. O: “Büyükleriniz ne yapıyorlar?” dedi. “Leylek yuvası yapıyorlar!” O da: “Aferin! Yuva bozanlardan değil yapanlardan olun! Bu yuvayı leyleklerin evi bilin. Onların evini taşlamayın. Yuva onların mahrem alanıdır. Köyümüze bir kez daha misafir olacaklar. Biz, onlara merhamet edersek Allah’ta bize merhamet eder. Merhametimiz ürünlerimizin bereketine, beden sağlığımıza, hayvanlarımızın verimliliğine, toplumsal huzurumuza vesiledir.

Leylekler solucan, sülük, balık, kurbağa, yılan gibi hayvanlarla beslenirler. Böylece doğanın dengesine destek olurlar. İnsan faydasına katkı sağlarlar. Allah zengindir. Nimetleri bütün canlılara yeter. Leylekler, asil hayvanlardır. Gözüm üzerinizde… Kim onlara zarar verirse beni karşısında bulur.” anlaştık mı? Çocuklar: “Anlaştık da, asil hayvanlar ne demek?” Cığalı Dede: “Leylekler, yakında köyümüze umutla gelecekler. Aman, umutlarını boş çıkarmayalım.” dedi. Aniden bir çocuk: “Dede, leylekler gelip yuvalara ikişerli konarlar. Bol bol lakırdı yaparlar. Yavruları büyüyünce de giderler. Daha ötesi ne?” dedi. Cığalı Dede: “Soruyu soran öne gelsin. Sözlerimi iyi dinlesin. Leylekler, akbabalar gibi leşçil değildir. Leş kargaları gibi leş peşinde koşmazlar. Kılavuzluk yaptıklarının burunları pisliğe bulaşmaz. Çakallık yapmazlar. Kurt sinsiliği ve tilki kurnazlığını kendilerine yakıştırmazlar.

Kurt, tilki, çakal gibi tıynetliler leyleklere düşmandır. Hileden, hırsızlıktan, talandan, yalandan, sahtekârlıktan, kalleşlikten hoşlanmazlar. Yaşamlarını doğanın adaletince sürdürürler. Bakın, onların ibretlik bir huylarından bahsedeyim. Onlar da aile kutsaldır. Leylekleri izleyin. Yuvaları çerden çöpten deyip geçmeyin. Erkekli dişili kendilerine öyle bir yuva yaparlar ki, gagalarıyla ağ gibi örerler. İşlerine hile katmazlar. İşleri, temiz ve sağlam olur. Yumurtlama döneminde ortalama beş yumurta yaparlar. Diyelim, yumurtlama döneminde ikinci yumurta sonunda erkek veya dişi leylekten biri öldü. Tek kalan kendisine bir eş bulur. Erkek ya da dişi fark etmez. Gelen önceki yumurtaları yuvadan aşağı atar. Niye mi? “Yuvalarında yabancının yumurtasını istemezler. Bilimsel kanıt değil ama onlar böylesi asil hayvanlardır.” çocuklar hep birden: “Anlaşıldı, Dede!“ Cığalı Dede: “Haydi, dağılın!” dedi.

Kısa bir süre sonra leylek göçüyle gelenlerden iki leylek yeni yuvayı sahiplendiler. Erkek, dişi demeden yuvayı imar ettiler. Yuvada buluştuklarında kur yaparcasına başlarlardı karşılıklı lakırdıya. Her halede mutluluk ya da sıkıntılarını böyle ifade ediyorlar, dedim. Bir “Lakırdı merasimi” sonrası kendilerine: “Leyleğin ömrü lakırdı ile geçermiş, diyor insanlar.” doğru mu, dedim.  Leylekler: “Sen, o mavalı duyda inanma. Her canlı türü kendi dili ve tarzıyla yaşar. Allah, İsra suresi ayet 44’de: “Yedi gök ve yerde bulunanlar Allah’ı anarlar. Her varlık onu hamd ile anar. Ancak siz, onların Allah’ı anışlarını anlamazsınız…” buyuruyor. Sizin lakırdı dediğiniz bizim, Allah’a şükrümüzün ifadesidir. İnsanların kendilerine yükseklerde yuva kurduğu kaç kuş türü var?İnsanlara bile bize yuva kurduran Rabbimize nasıl şükretmeyelim!” dediler. Durum böyle olunca fazla söze ne hacet…

Leylekler: “Biz, bize yaratanın yüklediği sorumluluk duygusuyla hareket ederiz. Ne kurtlar gibi sürüleri telef ederiz. Ne de domuzlar gibi başkalarının el emeği, göz nuru mahsulleri talan yaparız. Ne de, köstebekler gibi malı zuladan götürürüz. Hangi hane halkı mal ya da canının bizden zarar gördüğünü söyleyebilir? Yalınız insanlardan bazıları tuhaf oluyorlar. Ölü leylek gördüler mi kanat-kuyruk, ayak-baş demeden aldıklarını kutsayarak o parçalardan mülklerine koyuyorlar. Ne gariptir ki o cansız şeylerden medet umuyorlar. Gönüllerin putu olmak çok esef verici.” dediler. Dedim: “Haklısınız!” Leylekler, her yıl sürüler halinde bir gelirler ve bir de giderler. Gelişleri bir müjde, gidişleri bin uyarıdır. Gök kubbede hoş seda bırakanları hayırla yâd edenlere ne mutlu!

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!

Yunus Emre GÜLLÜ - 31 MART 2022 / Milli irade