Kim, şeytana yem olmak ister ki? Şeytanın değirmenine su taşıyan ona yem olmaya mahkûmdur. İnsan, kendisini şeytana yem yapacak kadar zaafa düşer mi? Yeni bir güruh türemiş “Niyetleri, yeryüzü ile Allah’ın irtibatını kesmekmiş.” deniliyor. Güçleri yeterse tabi… Tarihin her döneminde böyle kafalar türemiş. Türeyecekte… İlahi hakikatte, insani hayal kürede zerre bile değil… İnsanın yaratılış gayesi, Allah’a kulluktur. Şeytanla dostluk değil. İşi, gücü bırakıp şeytan taşlamak hiç değil. Zariyat suresi ayet 56’da, Allah: “Ben, cinleri ve insanları bana kulluk etsinler diye yarattım.” buyuruyor. Herkes kendi istidadınca işler yapar. İnsan, kıymetini bilmeli. Varlıkların en değerlisi, insandır. Şeytan, insana bu durumdan ötürü hasımdır.

Yaradan, kendisine kafa tutturur mu?  Mazi, Allah’a savaş açmaya kalkışanlarla doludur. Mezarlıklar da, kendini güçlü zannedenlerle… Akıllıya gördüğü ve duyduğu, derstir. Kâinattaki varlıklar ve Kur’an’daki kıssalar hep birer ibrettir.  Hakikat ile hayal arasındaki farkı yeterli anlamak lazım. Zümer suresi, ayet 49’da yüce yaradan: “İnsana bir sıkıntı gelince bize yalvarır. Katımızdan bir nimet verildiğinde bu bilgimden dolayı verildi, der. Hayır, bu bir imtihandır. Çokları bilmezler.” buyurdu. Şeytani zihniyet, ilahi sınavı baştan kaybetmiştir.  

Allah’a kulluk, haklara riayettir. Hak gaspı yapan kulluğuna gölge düşürür. Meşhur “Fil Vakıası” akıllıya ibrettir. Servet ve şöhret ateşine kapılan Ebrehe kendini güçlü zannı ile Kâbe’yi yıkmaya kalkışmış. Nedeni, Kâbe’nin itibar görüp ziyaretçi çekmesi… Kendi yaptırdığı kilisenin ilgi görmeyişi… Şeytan, Ebrehe’nin zafiyetinden faydalanıp onun hasetlik teline dokunmuş. Hud suresi ayet 116’da, Allah: “…O zulmedenler ise kendilerini şımartan refahın peşine düştüler de, suçlu oldular.” buyurdu.  Şeytan, ondaki servet ve şöhret ateşini ateşlemiş bir kere… O yangın kolay söner mi? 

Müslüman mahallinde şeytanın işi ne? “Müslüman mahallesinde salyangoz satılır mı?” diye boşuna dememişler. Müslüman’ın şeytanla işi olmaz! Şeytanın amacı, Müslüman’ı alt etmektir. Müslüman, İslami davranış biçimleriyle kendini donatmalı ki, şeytan yapıya nüfuz edemesin. Müslüman, matematiğin aritmetik kurallarından iki kere ikinin dört ettiği gibi sağlam ve sağlamalı davranmak zorunda. Geometrik şekilleri trigonometrik ölçülerle çizer gibi helaller ile haramların sınırını belirlemeli. Ahlaki davranışlarını trigonometrik ölçülerden tanjant, kotanjant, sinüs ve kosinüs hesaplamaları gibi hassas ayar ölçüleriyle tespit etmeli. Ahlak, süklüm püklüm duruşlar değil hukuki kuralların onurla hayata geçirilmesidir.     

Ne hazin ki, çoğu Müslüman’ın temsili şeytan taşlamayı bile beceremediğini duyduk ve gördük. Mina’da, ibadet kastı ile şeytanı taşlarken şemsiye fırlatanları, su şişesi atanları gördük ve üzüldük. Müslüman, şeytanı taşlayacaksa İsmail gibi taşlamalı ki, şeytan kör olsun. Kör olsun ki, Müslüman’ın gönül kapısını bulamasın. Maide suresi, ayet 105’de Allah: ”Ey iman edenler! Siz, kendinizi düzeltmeye bakın. Siz doğru gittikten sonra diğer sapıtanlar size zarar veremez…” buyurdu. Müslüman, gönül kapısına şeytan bu kapıdan içeri giremez levhasını asmadıkça Müslüman şeytana yem olmaktan kurtulamaz.

Müslüman’ın aklı karışmaz. Müslüman’ın işine şeytanın aklı yetersiz kalır. Yetersiz kalsın ki, insani ve ilahi görevlere mani olamasın. Nisa suresi ayet 119’da, Allah: “Ve mutlaka onları saptıracağım. Kendilerini boş ümitlere düşürüp olmayacak kuruntularla aldatacağım… Her kim Allah’ı bırakıp şeytanı dost edinirse, şüphesiz apaçık zarara düşmüştür.”. buyurdu. Şeytan, Ebrehe’yi de, boş ümitle olmayacak işin peşine düşürdü. O da, Allah’ın evi “Kâbe” yi yıkmaya kalkıştı. Akıbeti, zelil oldu.

Ebrehe, Yemen ve bugünkü Etiyopya taraflarından Mekke önlerine gelip konuşlanır. Mekkelilere, meydan okur. Mekkeliler ‘in mal varlıklarına el koyar. Halkın ırz ve rızkına zalimler göz koyar Henüz dünyaya gelmemiş Peygamber’in dedesine ait iki yüz deveyi de gasp etmiş. Ebrehe: “Kâbe’yi yıkmaya geldim. Görelim, kim engel olacakmış” diye, haykırır. Ahali korkar. Kimse: “YAPMA” diyecek cesareti gösteremez. Peygamber dedesi, Ebrehe’ye gider ve: “Benim, develerimi serbest bırak.” der. Ebrehe, alaylı bir şekilde: “Ben de, zannettim ki Kâbe’yi yıkma diyeceksin.” deyince, Peygamber’in dedesi Abdülmuttalip akıl dolu bir hitapla: “Ben, bana ait varlıkları korumakla mükellefim. Yıkmak istediğin “Kâbe’yi” de, senin şerrinden sahibi korur.” der. Develerini kurtarıp ayrılır.  

Ebrehe, Kâbe’yi yıkmak için harekete geçmek isteyince filleri bir türlü Kâbe’ye doğru yürümediler. Filler, Kâbe haricinde hangi yöne sürüldülerse dörtnala gittiler. Ebrehe, inadında ısrar ederken deniz tarafından sürüler halinde akın akın kuşlar gelmiş. Fil suresi: “Rabbinin fil sahiplerine ne yaptığını görmedin mi? Onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı? Üzerine balçıktan taşlar atan sürüler halinde kuşlar gönderdi. Nihayet onları yenilmiş ekin yaprakları haline getirdi.” buyurdu. Kuşlar getirdikleri taşları Ebrehe ve ordusunun üzerlerine attılar. O taşlardan o gün kime değmişse değenin etleri lime lime dökülmüş. O taşların etkisiyle helak olmuşlar. Ebrehe, en cüsseli hayvan olan fillerle Kâbe’yi yerle yeksan etmek isterken Allah, yumruk kadar kuşlarla Ebrehe ve ordusunu perişan etmiş.

“Yeryüzü ile Allah’ın irtibatını kesmek isteyen” güruhun bu düşüncelerini yeniden gözden geçirmeleri kendi yararlarına. Son pişmanlığın fayda getirmeyeceğini bilmeleri gerek... Yerin ve göğün sahibi için güçlük yoktur. Dilerse, insanın başına yerleri ve gökleri musallat ediverir. O isteyince bir sinek bile her yeri harabeye çeviriverir. Fatır suresi 41,  “Muhakkak ki, zail olmasınlar diye gökleri ve yeri tutan Allah’tır… Şüphesiz O, Halim, Gafurdur… Yeryüzünde gezip dolaşmazlar mı? Kendilerinden öncekilerin akıbetleri nasıl olduğunu görsünler… Göklerde ve yerde Allah’ı aciz bırakacak hiçbir güç yoktur. Şüphesiz O, Âlim, Kadir olandır.” buyurdu. Müslüman, şeytanın kurguladığı oyunu oynamaz. Müslüman, İslam’ın icap ve kabulünce kulluk rolünü oynar. Hem de, rol model olarak!

Yunus Emre GÜLLÜ-25 KASIM 2021 / Milli irade