Devrin birinde kara çekirge lakabıyla bilinen bir adam vardır. O devir, padişahlık devridir. Kara çekirge denilen adam, bir gün kendisine: “Ey Kara çekirge, bir zıpladın, iki zıpladın ve üçüncüsünde padişahin avcunun içerisine düştün!”  der.

Önce hikâyeyi anlatayım. Sonrada, hikâyeden çıkarılacak ibretlik derslere bakalım. Demiştim, devir padişahlık devridir, diye. Bir gün, zamanın padişahının biricik kızı hastalanır.

Hekimler, kızcağızın derdine dermen bulmakta zorlanır. Yedi düvelin doktorları getirilse de, kızın derdine derman bulunamaz. Kızın hâli ölümcül olunca da kâhinlerden, sihirbazlardan vs. fırıldak adamlardan bile olsa medet umulmaya başlanır. Halka ferman çıkarılır. Kim padişahın kızına derman bulursa padişahımız efendimiz tarafından kese kese altınlarla ödüllendirilecektir, buyruğu yapılır.

Buyruğu duyan ve kendine güvenen herkes padişahın kızının derdine derman bulmak için yola çıkar. Hâliyle kara çekirge denilen adam da yollara düşer. Padişah, kızı tedavi vadinde bulunanları önce kendisi sınavdan geçirir. Padişah, her kim olursa olsun kızı tedavi edemeyenin boynunu vurduracağını da ferman eder. Padişah, tedavi için gelenleri sarayın dışında yolda karşılar. Kara çekirge denilen adam da gelirken daha karşıdan padişah, yerden avcuna bir şey alır. Kara çekirgeye karşıdan sorar:

-Be hey adam! Her kimsen? Avcumun içindekinin ne olduğunu bilirsen kızımı sana tedavi yaptıracağım. Bilemezsen kellen gidecek, der. Padişahtan bu sözlerini duyan kara çekirge kendine der:

-Ey kara çekirge! Bir zıpladın, iki zıpladın sonunda padişahın avcuna düştün.  Padişahın avcundakini bilemezsen kellen gidecek! Padişah der:

-Aferin sana! Avcumun içerisindekinin kara çekirge olduğunu nasıl da bildin! Bunu bildiğin gibi sen bu bilgeliğinle benim kızımı da tedavi edersin!

Padişahın, kara çekirge denilen adamın karşıdan gelirken yerden avcuna aldığı şey bir kara çekirgedir. Aslında kara çekirge denilen adam, padişahın avcundakinin çekirge olduğunu bilmez. O, kendi lakabı kara çekirge olduğu için kendisine kakar çekirge der:

-Her yere sıçrayıp durursan, onu bunu kandırmaya kalkışırsan akıbetin bu olur, diye.

Gelelim, hikâyeden çıkarılacak ibretlik derslere: Dünyalık padişahın elinden kurtulmanın çeşitli yolları bulunabilir.  Ey kötü niyetli adam! Padişahlar padişahının avucunun içerisine düştüğünde onun elinden seni kurtarmaya kimin gücü yeter ki?

O padişahlar padişahına torpil işlemez! O, hileli hurdalı işleri kabul etmez. Döndürülen alavereyi sevmez. İnsanları aldatmayı, kandırmayı ve dolandırmayı asla affetmez! Büyük hesap gününde önce hak sahipleriyle helalleş sonra huzuruma gel dediğinde ne yaparsın?

Bir insanı kandıran aynı zamanda Allah’ı kandırmaya kalkışmıştır. Kandırmak, dolandırmak ya da yanıltmak demek hakikati gizlemek demektir. Hakikati gizleyen Allah’ın hakkını gizlemiş demektir. Bir insanı hakkından mahrum etmek demektir. Gerçeği saklamak, bir mazlumu mağdur etmek demektir.

Yunusça der; gelir bir gün can alan

İstediğin kadar yalan dünyada oyalan

Gaye hakikatse durma sende dolan

Bir gün sana da soracak soru soran

Ey akıllı insan! Yüce kudretin karşısında kendine ne kadar güveniyorsan o kadar kötülük yap! Yüce adaletin sorgusundan korktuğun kadar iyilik yap! Öbür âlemde, seni sorgudan kurtaracak olan yaptığın kötülükler midir yoksa işlediğin iyiliklerin midir? Bu soruyu, her gün yatağa yattığında kendine sor. Aman ihmal etme. Kendine mutlaka her gün sor. Bir gün, öbür dünya uykusuna yattığında seni bu dünyadaki kadar mezardaki yatağında rahat yatırlar mı zannediyorsun?

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!