İlkokul 3’e gittiğim 1963 yılı Aralık ayının bir Pazar günü altı arkadaş köy meydanında üçerli iki grup “aşık” oynuyorduk. Sekiz-on çocuk da bizi izliyordu. Aşık, küçükbaş hayvanların her iki arka bacak dizinde bulunan cevizden küçük kemikçiğe derlerdi. Rahmetli babamın tertibi merhum Yunus Ağa, yanımıza geldi. Latif bir yaklaşımla: “Çocuklar müsaade ederseniz Yonuz Emral’ı bakkala göndermek istiyorum.” dedi. O dönemler büyük, küçüğe iş buyurduğunda itiraz kimin haddine!

Yunus Ağa, bana 5 TL verdi.  “Bekirlerin Mevlut’ten bir kg. tahin helvası alıver. Biz, kırgınız.” dedi. Koşarak gittim. Falanların Yunus Ağa hassaten Bekirlerin Mevlüt’ten bana 1 kg. tahin helvası alıver.” dedi, dedim. Bakkal Mevlüt bir süre duraksadı ve sonra: “Kendisi niye gelmedi?” dedi. Aranızda kırgınlık varmış. Ondan olabilir, dedim. “Koş! O, seni istiyor de ve onu getir.” dedi. Yunus Ağa’yı Mevlüt Ağa’nın dükkânına getirdim. Sarılıp ağlaştılar. O an, hiçbir çıkar ilişkisinin insan onurundan daha değerli olmadığını anladım.  

Arkadaşların yanlarına döndüğümde: “Ne oldu, ne yaptılar?” diye sordular. Dünya hayatının bir eğlence, bir oyun olduğu ortada değil mi? Vicdanlı olmaktan öte yol yok!  Gayrsi beyhude, dedim.  Mağdurlar, vicdanlara ahvalleriyle günün her saatinde mektup yazmakta. Yazılan bu mektupları okuyacak göz, anlayacak akıl lazım! Mağrur, mağduru ezip geçmekte… Zalimin mağdura hayatı zehir ettiği yaşanan vahşetten belli değil mi? Mağdura yapılan zulmü görmeyen göz utansın! Mağdurun feryadını duymayan kulak utansın! Mağdurun derdiyle dertlenmeyen vicdan utansın! Hâli empati yapmayan insanlık utansın!

İnsanlık pek çok mezalime tanık oldu, oluyor. Utanç verici olanı da Müslümanın Müslümana zulmü değil mi? Doğru tanıklıktan kaçanın doğru şahide ihtiyaç duyacağı gün uzak değildir. Görüp de doğru söylemeyen dil utansın! Mağdurun derdine derman olmayan vicdan utansın!  Mazluma, zulmü reva gören vicdansızın zulme maruz kalacağı gün ırak değildir. İnsanlık insan olmanın onuruyla yaşamadıkça zulümler bitmez. Sevgi ve saygı her değerin ön planında olmadıkça insanlığın yüzü gülmez. İnsanlığa sevmeyi, sevilmeyi ve sevinmeyi çok gören vicdansız utansın!

İnsanın yaratılış gayesi yalan üretmek mi, iftira atmak mı, gıybet yapmak mı, laf taşımak mı, hile yapmak mı, onu bunu dolandırmak mı, hak gaspı yapmak mı, zayıfları ezip geçmek mi? Mazlumun bunlardan birine muhatap bırakılması zulüm değil de, nedir? Zalim kim olursa olsun, yaptığı zulmün cezasını mislince çekeceğini ilahi adaletin hüküm sahibi kitabı Kur’an’da bildiriyor.  İlahi adalet ve Kur’an’dan söz edilir de Müslüman akla gelmez mi? İlahi adalet ve Kur’an’dan söz edilir de Müslüman vicdanını sorgulamaz mı? Kur’an okumaktan gayenin ne olduğunu Müslüman kendisine sormadıkça, İslam’ın hazzını alması zordur.

Kur’an’ın her ayeti insanlığa iyiliği emir, kötülükten mendir. Allah’ın emri de, nehyi de insanın sınavıdır. Müslüman Kur’an’da bildirilen emirler ile hasbihâl olup kötülükten kaçınmadıkça Allah’ın Kur’an’da bildirdiği mükâfatı nasıl kazanır? Müslüman, Kur’an-ı işlev olarak idrak etmedikçe davranışlarını nasıl kontrol eder? İslam’ın i istediği ölçü ve itidali nasıl sağlar? Müslüman Kur’an’ın ahlaki değerlerini hayata geçirmedikçe ilahi mahkemede sorgudan nasıl kurtulur? Müslüman masallarla uyutulur mu? Menkıbelerle avutulur mu?

Müslüman istikbal ve istiklale akılla, merhametle, adaletle, realite ile hazırlanır. Dinli-dinsiz kim olursa olsun mazlum, mazlumdur. Mağdur, mağdurdur. Neticede herkes insandır. Mağdurların vicdanlara yazdıkları mektuplardan birer suret dava dilekçesi olarak ilahi adalettin tecellisi için herkesin hakkını alacağı yüce mahkeme günü hâkimler hâkimine arz olunacağı unutulmasın. Mağdur yüce mahkemeden dilekçesini geri çekmedikçe vah o zalimin akıbetine!

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!





Yunus Emre GÜLLÜ-23 ARALIK 2023 / Milli irade