Beslenme uzmanlarından gelen son uyarı ise oldukça şaşırtıcı: Yanlış yöntemlerle hazırlanan çorbalar, vücudun savunma mekanizmasını güçlendirmek yerine zayıflatıyor!

Gizli Tehlike: Hazır Et Suyu ve Gizli Şeker
Birçok kişi çorbaya lezzet katmak için hazır bulyonlar veya marketlerde satılan et suyu tabletlerini tercih ediyor. Ancak bu ürünlerin içeriğindeki yüksek sodyum (tuz) ve MSG (monosodyum glutamat) gibi katkı maddeleri, vücutta sinsi bir iltihaplanmaya (enflamasyon) yol açabiliyor. Uzmanlara göre, sürekli bu katkı maddelerine maruz kalan bağışıklık sistemi, gerçek virüslerle savaşmak yerine bu toksinlerle uğraşmaktan yoruluyor.

Ayrıca bazı hazır çorbaların içine kıvam artırıcı olarak eklenen nişasta ve şeker türevleri, kan şekerini aniden yükselterek bağışıklık hücrelerinin hareket kabiliyetini kısıtlıyor.

"Un Tuzağı"na Dikkat: Kıvam mı, Zarar mı?
Türk mutfağının vazgeçilmezi olan "meyaneli" çorbalarda kullanılan aşırı un, çorbayı bir vitamin deposundan ziyade bir karbonhidrat bombasına dönüştürüyor. Beyaz unun yüksek glisemik indeksi, vücutta ödem oluşumunu tetikleyebiliyor. Özellikle kış hastalıklarıyla savaşılan dönemlerde, vücudun sindirmesi zor olan bu ağır karışımlar sindirim sistemini yorarak bağışıklık enerjisini çalıyor.

Çorbayı "Gerçek Şifa"ya Dönüştürmenin 3 Yolu
Bağışıklığınızı düşürmek yerine tavan yaptırmak istiyorsanız bu 3 altın kuralı uygulayın:

Doğal Kemik Suyu Kullanın: Hazır bulyon yerine evde kaynatılmış ilikli kemik suyu kullanmak, bağışıklık sisteminin yapı taşı olan kolajen ve amino asitleri doğrudan almanızı sağlar.

Un Yerine Sebze Püresi: Çorbanıza kıvam vermek için un yerine haşlanmış patates, karnabahar veya kabak gibi sebzeleri blenderdan geçirerek ekleyebilirsiniz.

Renklendirin: Çorbanın içine mutlaka antioksidan kaynağı olan zerdeçal, zencefil ve karabiber üçlüsünü ekleyin. Bu baharatlar bağışıklık hücrelerini aktive eder.

Sıcaklık Uyarısı: Dilinizi Değil, Bağışıklığınızı Koruyun!
Uzmanların bir diğer uyarısı ise çorbanın içilme sıcaklığıyla ilgili. Çok sıcak tüketilen içecekler, ağız ve yemek borusu dokusunda mikro yanıklara yol açar. Bu doku hasarları, virüs ve bakterilerin vücuda girmesi için açık bir kapı oluşturur. İdeal olan, çorbayı dumanı tüten bir kaynar halde değil, içilebilir bir ılıklıkta tüketmektir.

Kaynak: Haber merkezi