“Sayın Gobbi*, iki halk ve idare arasında eşitliği kurabilirseniz, Kıbrıs meselesinin anahtarını bulmuş olacaksınız. Aksi halde 500 küsur yıldır İstanbul’u Konstantinopolis yapmak için bekleyen Kilise, 500 yıl Kıbrıs’ın anahtarının üzerine oturacak meselenin halli için ilgili herkesi yanlış istikamete sevk edecek şekilde kokuşmuş propagandasını yürütecektir…

Anahtarı ya ortaklığın ihyasında ya da tam ayrılıkta bulacaksınız. Sayın Gobbi! İkisi ortası bir formül yoktur”. 1980

 

*BM Genel yazmanının Temsilcisi

                                                                      Dr. Fazıl KÜÇÜK

        

         İngiltere’nin AB üyeliği gerçekleşirken yaşanan sıkıntılar şimdilerde boşanma aşamasında da kat be kat fazlası ile yaşanıyor. Başlatılan tartışmalar sürekli olarak Başbakanların görevlerinden istifalarla sonuçlandığı için olay yeniden başa sarılıyor. Boşanma kararı alınırken ne alabilirsek alalım yaklaşımına karşın hiçbir şey istemeden ayrılalım görüşleri arasında çatışma yaşanıyor. Ağırlık hiçbir ayrıcalık istemeden ayrılma noktasında düğümleniyor.

Düğümü çözmeye çalışan Başbakan Bay Boris Johnson Kraliçe 11. Elizabeth’inde onayını aldığı anlaşmasız olarak boşanmayı sağlamak için parlamentoyu 5 hafta süre ile geçici olarak tatile sokmayı başardı. Yazılı anayasası olmamasına karşın demokrasinin beşiği olarak kabul edilirken yapılan hareketi “Demokrasiye Darbe” olarak da okumak gerekiyor. 14 Ekim’e dek tatil yapacak olan parlamentonun 31 Ekim’e dek kararını vermesi gerekiyor.

         Tarih diye bilinen Kara Kaplı deftere baktığımızda benzer bir olayın 17. yüzyılda da yaşandığını gösteriyor. Kral 1. Charles’ında parlamentoyu kapatarak 11 yıl boyunca ülkeyi diktatörlükle yönettiğinin bilinmesini istiyoruz. 11 yıl nire, 5 hafta nire…

Üzerinde güneşin batmadığı imparatorluğun İ-kinci Paylaşım Savaşının sonrasında çatırdamaya başladığı biliniyor. Sömürgelerinde başlayan bağımsızlık hareketleri bağımsızlıkla sonuçlanıyordu. Buna karşın İngiltere’nin  elini bağımsızlık kazanan sömürgelerinin üzerinden çekmediği ise bir başka gerçektir. Elini bu ülkelerin içine daha fazla sokabilmek için AB üyeliğini engel olarak görüyorlardı. Bu nedenle boşanırken anlaşmasız olarak yapılmasını yeğliyorlar.

İngiltere’nin ayrıldığı sömürgelerinde, Kıbrıs başta olmak üzere sürekli olarak gerilimler yaşanıyor. Anlaşmanın perde gerisinde 21. Yüz yılda eski imparatorluk düşleri mi yatıyor sorusunu düşündürüyor. Parlamentonun geçici olarak bile olsa işlevsiz bırakılmasının tanımını sahtekarlık olarak yapılan değerlendirmelere hak verdiriyor.

Buna karşın Bay Boris Johnson 31 Ekim’e dek son sürece girilmiş olacağını vurguladıktan sonra “Bu süre içinde parlamentonun çokça zamanı olacak. Vekiller son üç seneyi tartışarak harcadı. Daha fazla değerlendirmek için çokça vakitleri olacak” diyerek eleştirileri yanıtlıyor. Bu gelişmeleri “demokrasinin beşiğinin tıngır mıngır” sallanması olarak okumak olasıdır.

Kıbrıs’taki uyuşmazlığı nasıl çözeriz diye yollara düşenlerin kafalarındaki düşündüklerinin değişmediği bilindiğine göre illa da yurt dışında mı görüşmek gerekiyor sorusunun yanıtının da verilmesi gerekiyor. Cumhurbaşkanı Akıncı karşısındaki kişilerin düşünce yapılarında en küçük bir esneme ile karşılaşmadığını sıklıkla yineliyor. Bu görüşmelerin zamanlamasının tartışılmasının kimseye bir yararının olacağını da düşünmüyoruz. Çünkü gezi programını hazırlayanların hikmetinden sual olunmaz.

Geçtiğimiz günlerde Dış Rumlar Konferansı mendil büyüklüğündeki ülkede yapıldı. Diyaspora derneklerinin temsilcilerine konuşan Arşövek 11. Hrisostomos “Mücadelenin amacının Kıbrıs sorununa herhangi bir çözüm bulunması değil, adil ve yaşayabilir bir çözüm bulunması” olduğunu söyledikten sonra kemikleşmiş görüşlerini yineliyordu.

Dış Rumlar Komiseri Bay Fotis Fodiu ise, “Dış Rum’ların Helenizm’in yurt dışındaki canlı hücreleri olduklarını” belirtiyordu. Nasıl olsa bizlerin bu tür yapılara fazla gereksinimiz olmadığı biliniyor.

Bay Nikos Anastasiyadis ise konuşmasında “tek kaygı, gelecek kuşaklara olumlu bir gelecek bırakmak” olduğunu söylüyor. İngiliz demokrasisi gibi Kıbrıs müzakerelerinin mıngır tıngır yürütülmekte olduğu gerçeği de artık kabul edilmelidir.

Ulusal Konsey’i kurarak bu tür tıngırtılara hep birlikte yanıt vermemiz gerekiyor mu ne…    

SEVGİ ile kalınız…