“Kipriyanu (Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Dışişleri Bakanı) bir yalan daha söylüyor ve şöyle konuşuyor. ‘Yabancı askerler çekilir çekilmez Kıbrıs Devleti ve halkı birleşerek mutlu yaşayacaktır. Halkın mutluluğu, devletin ve halkın bütünleşmesine bağlıdır’.

Kipriyanu’yu 1960 – 1963 yıllarından beri tanımaktayım. Bakanlar Kurulu’nda Türk’ün hakkını yemek için en olmadık hileye, geciktirmeye, yalana tevessül eden ve Türk düşmanlığını gizlemeyen bir kişiydi”. 1980

 

                                                                                  Dr. Fazıl KÜÇÜK

 

Hukuksuzluğu meslek haline getirmiş olan mendil büyüklüğündeki ülkenin önde gidenleri Fransa’ya kendi ilan ettikleri 7. parselde sondaj izni verdiler. Yaptıkları hukuksuzluk nedeniyle uluslararası hukuk alanında rekora koştuklarını söylemek olasıdır. Hukuksuzluğu Fransa ile sınırlı tutmadan İtalya’yı da yedeklerine aldılar. Bunu yaparlarken AKEL’in Politbüro üyesi Hristos Hristodulidis, aynaya bakmadan Türkiye’nin ülkesinin tek yanlı ilan ettiği MEB’deki 7. Parselin kuzeyinde üçüncü sondaja gideceğini savlıyor.

Türkiye’ye karşı yaptıkları ve sınır tanımadıkları hukuksuzluğa AB – Rusya – Fransa ile Mısır’ın ardından İsrail’in yanı sıra Amerika’yı da ortak ediyorlar. Bunu yaparak var olan sorunların katmerleşmesine de neden oluyorlar. Gelinen noktada Türkiye’nin daha fazla zaman yitirmeden kendi Münhasır Ekonomik Bölgesini ilan etmesini zorunlu görüyoruz. Sıklıkla yineliyoruz. Türkiye’nin bölgede en uzun sınıra sahip olması nedeniyle bu hakkını kullanması gerekiyor. Bunu yaparak bölgedeki etkinlikleri ile zeminini de güçlendirmiş olacaktır.

Karşımızdaki unsur Fransa’ya bu hakkı tanırken adı geçen ülkenin bölgedeki varlığını güçlendirmekle kalmadan egemenliğini de pekiştirme yolunda da adım attırmış oluyor. Bu uygulamanın önüne geçebilmek için Türkiye’nin yukarıda da yinelediğimiz gibi MEB’ni ilan etmesi bölgenin barışı için bulunmaz fırsat olacaktır. Rum basınında yer alan haberlerde Rum Enerji Bakanı Bay Yorgos Lakkotripis, iki şirketle yapılan anlaşmayı değerlendirirken “İki şirketin MEB bölgemizdeki varlıkları gelişiyor ve Kıbrıs MEB içerisindeki stratejik işbirliği güçleniyor” diyor.

Kıbrıs Türk’lerini bugüne değin sürekli olarak görmezden gelerek yeni bir müzakere sürecinin anlamlı olacağını söylemeye başladılar. Bu davranışlarını çok yüzlü politikaların son örneği olarak okumak istiyoruz. Bunu ortalıklara koyarlarken bir yandan da başlatılması düşünülen yeni sürecin eskisi gibi olmayacağını da bilmeleri gerekiyor.

Kıbrıs Türk’lerinin anayasal hakları ile uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını tanımamaya devam etmeleri halinde çözümü dağların ötesinde bile bulamayacaklardır. Bugüne değin siyasi eşitlik safsatası ile zaman yitirilmesine neden olanlar Kıbrıs Türk’lerinin egemen eşitliğini tanımamaları halinde müzakere süreçleri kayıkçı kavgası gibi devam eder gider. Bu nedenle bizlerin de zaman yitirmeden Ulusal Konseyi kurarak işlerlik kazanması gerektiğini yineliyoruz.

Bunlar yapılırken Kıbrıs Türk’lerinin tanınma konusunda daha uzun süre bekleyemeyeceği dünyaya ilan edilmelidir. Tanınma konusunda Türkiye ile birlikte çalışmalara başlanılmasında sayılamayacak kadar yarar olduğunu düşünüyoruz. BM Genel Yazmanının özel temsilcisinin bölgede müzakerelere ivme kazandırma çabalarını da avara kasnağın çalışması olarak değerlendirmek durumundayız.

“Müzakereler yeniden başlasa bile tehlike var” diyen AKEL Genel Yazmanı Bay Andros Kipriyanu, tehlikelere karşın çabaların devam etmesi gerektiğini söylüyor. AKEL olarak diğer partilerin aksine Guterres çerçevesinin kendilerini ikna etmeyen bazı yönleri olduğunu söyledikten sonra müzakerelere iyi hazırlık yapılmış şekilde gidilmesi gerektiğini vurguluyor. Bu davranışı ile Bay Kipriyanu mış gibi yaparak müzakere sürecinin devam etmesinden yana olduğunu kanıtlıyor.

Bu yaklaşımlar karşısında egemen eşitliğimizi yüksek sesle savunmamız gerekiyor mu ne…

SEVGİ ile kalınız…