İnsani ilişkilere bakıldığında sıkça şeytani atakları görmek mümkün...  Durumu, abarttığımı zannetmeyin. Aksini düşünenler, günlük olaylara baksınlar. Baktıklarında, hadisenin daha da vahim olduğunu görecekler. İnsan, korku ve ümitle yaşar. Korku ve ümitle ölür. Geçmişten günümüze bakıldığında; insanın korkulardan kurtulmanın çırpınışları içerisinde olduğu görülecektir. İnsan, bütün zamanlarda korkudan kurtulmanın ve ümide kavuşmanın arayışındadır.

Şeytani korku ve ümitler; kadın, uyuşturucu, kumar ve parasal ilişkilerde tam anlamıyla ortaya çıkmakta... Şeytandan söz etmişken konuyu açalım. Şeytanın işbirlikçileri yobaz ile madrabazdır.

Yobaz ile madrabaz, şeytani ilişkilerin öncü tipleridir. Birisi ifratta diğeri tefritte uç noktaları ele geçirmişler.  Sürekli hurafe ve batıl fikirler üretiyorlar. Ürettikleri bozuk fikirlerle topluma fitne sokmanın gayretindeler. Kötü emelleriyle toplumsal yaşamın hayat suyunu bulandırmaya çalışıyorlar. Gayeleri, malı götürmek… Kurt, sisli havayı sever ya! Müslüman gözükürler, fakat İslami değerleri Hristiyan ya da şaman kafasına göre yorumlamaya çalışırlar. Böyle karakterli insanlar şeytanın birinci sınıf neferleridir.

Kim, kimden neden korkar? Kim neyi, niçin ümit eder? Korkular ve ümitler, yeterince olduğunda doğru ve güzeldir. Asılsız korku ve ümitler insanı felakete sürükler. Yerinde korku ve ümide sahip olan kazanacaktır. İnsan, korku ve ümidi doğru oldukça çıkmazları aşacaktır. Bu kuralı Allah koymuş. Var mı, bozacak yiğit? Allah’ın koyduğu kuralı bozmaya kimin gücü yeter? Allah’ın kuralını bozmaya ne yobazın ve ne de madrabazın gücü yeter.

İnsan, ümitlerine kavuşmak için iyi hâllerini artırmaz mı? Korkularından kurtulmak için kötülükten kaçınmaz mı?

Batılı ünlü yazar Giovanni Scognamillo “BATININ İNANÇ TEMELLERİ” adlı kitabında bakınız ne diyor: “Çağdaş Batı’da Şeytan furyası bunalım ve buhranın başka bir yönüdür. İnsani ilişkilerde, Şeytan bile bir sömürü aleti hâline gelmişse neyi, nerede aramak gerekir? Şeytan kilisesinin kurucusu eski davulcu, vahşi hayvan terbiyecisi, kriminoloji öğrencisi ve gece kulübü org çalgıcısı Anton Szandor La Vey  “Şeytan çağındayız, Şeytan dünyayı yönetiyor” çıplak kadınlar kullanarak San Francisco’daki “kilise” de halka açık ayinler düzenlemekten geri kalmıyor.

Batı’da, Şeytan Ortaçağdan beri zihinlerde hep hortlatılıyor. Şeytan, adeta bir “Star”  veya çok satan bir sanayi ürünü hâline getirildi. Batı’da Şeytan hakkında kitaplar satılıyor. Sinemalarda filimler oynatılıyor. Çeşit çeşit, kılıktan kılığa şeytani maskeler uyduruluyor. Uyduruk şeylerle, durmadan insanlar sömürülüyor ve kandırılıyor.  İnsanların zihinleri sürekli mıncıklanıyor.  

Emperyalist tuzaklardan birisi de, şeytani ticaretin mahsulü olan cadılar ve büyücüler türetildi. Gereksiz korku ve ümitler üretiliyor. Halkın daha kolay sömürülebilmesi için batıl ve hurafe fikirler kafalara pompalanıyor. Cadılar ile büyücülerin yaptıkları birer dolandırıcılıktan başka nedir ki? Cadılar, büyücüler ancak toplumlarda kin ve nefret tohumları saçarak düşmanlıkları palazlandırırlar.” diyor. Yobaz ile madrabaz, karakter olarak sınıflandığında kelimenin tam anlamıyla sahtekârlığın zirve noktasını kapmış zavallılardır.

Ey Müslümanım diyen kişi, İslam’ın paydaşları olmaz. İslam’ın mensupları olur. İslam mensubuna da Müslüman derler. Müslüman, kafaları karıştırmaz. Müslüman, ölünün terekesinden mal kapar gibi İslam ile insanları kandırarak insanların varlıklarını sömürmez.

Günümüzde insan aklı, korku girdabında bir saman çöpü gibi taklalar atarak dönüp duruyor. İnsan ümidi hayallere ve korkuları öfkeye dönüşmüş. İnsan, bir başkası ya da kendi aklının, akbabalara leş olmasını ister mi?

İnsan, sadece burnunun ucuna bakar hâle gelmiş. Öteleri ve yarınları görmez olmuş? İnsan, yarınları düşünmek ve bir atım öteyi görmek benim karnımı doyurmaz diyecek kadar duyarsızlaşmış… Bu nedenle, yobaz ile madrabazın topluma korku salgıları tehlike saçıyor.  Korku ve ümit, Allah’tan kişinin kendisi içindir. Korkusuz ile ümitsizin akıbetti hüsrandır. Lüzumsuz korku ve ümidin sonu da felakettir. Kontrolsüz korku ve ümit vahim hâllere sürükler.

Korku ve ümit, Âdem ile Havva’nın pişmanlık gözyaşlarında kendini göstermiş. Korku ve ümit, Hz. İbrahim’in ateşe atıldığı anki hâlinde anlamını bulmuş. Hz. Musa, denizi geçerken suların kendisine yol açmasında korku ve ümit zirveye ulaşmış. Hz. Peygamber ile Hz. Ebu Bekir’in Sevr mağarasında bekleyişleri, hadiseleri okumasını bilene korku ve ümit olarak insanlığa büyük derstir.

İnsan şerlilerin şerrinden, hilebazların hilesinden, düzenbazların düzeninden, hasetlerin hasedinden ve fesatların fesadından korkar. Şeytanın, yobazların, madrabazların, büyücülerin, cadıların aldatmasından vs. fitnelerin fitnesinden korkar. İnsan, bu korkuların ötesinde niçin kötülük yapmaktan korkmaz? Korku ve ümit adına asıl anlaşılması gereken nokta da burasıdır.

İnsan, kötülükten korkar. İyiliği ümit eder. Amentü inancıyla donanımlı insan, şeytani gücün ilahi kudret karşısında bir “Hiç” olduğunu bilir. Yeter ki insanın düşünceleri şeytanlaşmasın. Düşünceler şeytanlaşınca, eylem ve söyleme fesat karışır. İnsanın benliğinde kargaşa çıkar. Tezatlar oluşur.

Son noktayı koyarken parasal değerli işlevlere bakıldığında dünyayı kimlerin yönettiğini görmek mümkün değil mi, diyelim.

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!