Su, hayatın en sıradan ama en vazgeçilmez parçası. Çoğu zaman musluğu açtığımızda akan suyun kıymetini, ta ki akmadığı ana kadar pek düşünmüyoruz. Tepebaşı bölgesindeki bazı mahallelerde on binlerce vatandaşın yaklaşık 24 saate yakın bir süre susuz kalması, işte tam olarak bunu hepimize acı bir şekilde hatırlattı.

ESKİ, 19 Aralık’ta saat 00.00 ile 08.00 arasında planlı bir su kesintisi yapılacağını duyurdu. Vatandaş da buna göre önlemini aldı. Kimisi birkaç bidon su doldurdu, kimisi sabah işine gitmeden önce ihtiyaçlarını halletti. Ancak planlı olarak açıklanan bu kesinti, aniden büyük bir plansızlığa dönüştü. Saatler geçti, su gelmedi. Sabah oldu, öğlen oldu, akşam oldu… Musluklar yine kuru kaldı. Sonunda kesinti neredeyse 24 saate yaklaştı.

Bu süreçte yaşananlar, aslında bir kentte suyun olmamasının ne anlama geldiğini çok net gösterdi. Bazı sitelerde artezyen suyu vardı. O sitelerde yaşayanlar, bidon bidon, damacana damacana su taşıyarak evlerinin temel ihtiyaçlarını karşılamaya çalıştı. Olmayanlar ise çok daha zor durumda kaldı. Tuvalet ihtiyacını gidermek için alışveriş merkezlerine gitmek zorunda kalan vatandaşlar oldu. Hijyen, temizlik, yemek yapmak, çocukların ve yaşlıların ihtiyaçları… Hepsi bir anda büyük bir sorun haline geldi.

Buradan şunu açıkça söylemek gerekiyor: Bu durum vatandaş için ciddi bir mağduriyettir. Kimse “planlı kesinti” denilerek duyurulan bir çalışmanın, bu kadar uzun süreceğini öngörmez. Elbette altyapı çalışmalarında, arızalarda beklenmeyen durumlar yaşanabilir. Buna kimsenin itirazı yok. Ancak iletişim eksikliği, bilgilendirmenin yetersizliği ve sürecin sağlıklı yönetilememesi, yaşanan sıkıntıyı daha da büyüttü.

Şunu da özellikle vurgulamak isterim. Suyun yeniden vatandaşa verilmesi için gece gündüz çalışan, sahada emek veren tüm işçilere, teknik personele teşekkür borçluyuz. Soğukta, zor şartlar altında bu sorunu çözmek için uğraşan emekçilerin hakkını teslim etmek gerekir. Eleştirimiz onlara değil, süreci yönetenlere olmalıdır.

Tam da bu noktada ESKİ’nin ve Büyükşehir Belediyesi’nin sorumluluk üstlenmesi gerekiyor. “Oldu, bitti” demekle bu işler olmuyor. Vatandaş saatlerce, neredeyse bir gün boyunca susuz kaldıysa, bunun için açık bir şekilde özür dilenmelidir. Özür, bir zayıflık değil; aksine yöneticilik sorumluluğunun bir gereğidir.

Öte yandan bu yaşananlar, bize çok daha büyük bir gerçeği de tekrar hatırlattı: Su, sanıldığından çok daha kıymetli ve çok daha kırılgan bir kaynak. Sadece bir gün evlere su verilememesi, nasıl büyük sorunlara yol açtı, hep birlikte gördük. Oysa biz, çok daha büyük bir su krizine doğru adım adım ilerliyoruz.

Daha önce bu köşede defalarca yazdım. Uyardım, dikkat çektim, yapılması gerekenleri dile getirdim. Buradan bir kez daha yineliyorum. Porsuk Barajı, geçtiğimiz yaz yüzde 30 seviyelerine kadar gerileyerek tarihinin en düşük seviyelerinden birini gördü. Aralık ayındayız ama hâlâ beklenen yağışlar yok. Mevsimler değişiyor, iklim değişiyor, alışkanlıklarımız ise aynı kalıyor.

Bu şartlar altında suyu sınırsız bir kaynak gibi tüketmeye devam edemeyiz. Bireysel olarak herkesin alabileceği önlemler var. Gereksiz su kullanımından kaçınmak, küçük gibi görünen ama toplamda büyük tasarruf sağlayacak adımlar atmak zorundayız. Aynı şekilde kurumların da uzun vadeli, sürdürülebilir politikalar üretmesi gerekiyor. Sadece günü kurtaran çözümlerle bu iş olmaz.

Tepebaşı’nda yaşanan bu su kesintisi, belki de bize pahalı bir ders verdi. Umarım bu ders doğru okunur. Çünkü su yoksa hayat yok. Ve bir gün susuz kalmak bile bu kadar zorken, daha büyük bir krizi düşünmek bile istemiyorum.