İnsan ne kadar güçlü olursa olsun zayıftır. Ne kadar zengin olsa, yine de fakirdir. İnsanların zenginlik ya da fakirliği birbirine göredir. Sonsuz zenginlik mutlak mülk sahibinindir. Şûrâ suresinde, Rab: “Göklerde ve yerde ne varsa hepsi onundur… Rızkı, dilediğine bol verir dilediğine kısar.” buyuruyor. İnsanın ihtiyaçları sınırsız, evrenin kaynakları sınırlıdır. İnsan hava, su, yiyecek, içecek, ulak, barınak vs. pek çok şeye muhtaçtır. Sosyolojik, biyolojik, psikolojik, ekonomik, coğrafi ve velhasıl (a) dan (z)’ye tüm değerlere ihtiyacı olur. Daha öz ifade ile insanın zaruri, normal ve lüks olmak üzere üç kategorik türde ihtiyaçları vardır. İnsan, varlıkların en değerlisidir, kadir bilene… Bu değer, zihinsel yapıyla alâkalıdır.

 

Her kişi, zihinde kükreyen azgın dalgaların potansiyel muhatabıdır. İhtiyaçlar zuhur ettikçe, azgın dalgalar galeyana gelirler. Kanaattin hâsılında sukuta ererler. Azgın dalgaların vicdan ve hakkaniyet erozyonuna mani dalgakıranlar inşa etmeli. Aksi, felakettir. İhtiyaçları meşru biçimde elde etmek haktır. Gayri meşru yollardan karşılamak haksızlıktır. Haksızlıklar, haramdır. Kirli kazançlar, zihinsel alaboraya sebeptir. Kirli kazanç bir başkasının hakkıdır. Eskiler derlerdi: “Ağlayanın malından gülene hayrı gelir mi?” diye… Haramla helalin farkındalığında bu söze potansiyel itibar lazım.

 

Hukukun esası zaruri, normal ve lüks ihtiyaçlardır. Yaşam hakkı, herkes için evrensel haktır. Haklara tecavüz yasaktır. Can, akıl, mal, inanç ve namus kişilerin temel insan haklarıdır. Fert ve toplum bu hakları korumak zorundadır. İnsan haklarının ihlali insanlık suçudur. Ötesi, garabettir. Kaos hâlidir.  Temel hakların güvencesi sevgi, hoşgörü, vicdan, insaf ve adalettir. Bu güvenceler hem birey ve hem de toplum kaynaklıdır. Bozgunculuğun yaygın olduğu toplumlar da, iyi niyetli bireysel gayretler zayıf kalır. Böyle durumlarda, el birliği gerekir.   Bozgunlara neden azgın dalgalara karşı dalgakıranların imarı şarttır.

 

Zihinleri tahrip neden azgın dalgalar ya çevresel ya da kişisel kaynaklıdır. Azgın dalgalara karşı korumaya alınmayan gönül limanı perişan olur. Tamah, kibir, kin ve öfke kabardıkça zihin kirlenir. Gönül limanı demişken, konuyu açalım. Misalen gönül limanı, insanın zihinsel dünyasıdır. Zihinsel dünyasını onarmayanın akıbeti haraptır.   İnsanın her şeyi canı, aklı, malı, inanç ve iffetidir. Kişi ve toplumlar gönül limanlarını azgın dalgalara karşı sevgi, hoşgörü, merhamet, insaf ve adalet gibi dalgakıranlarla korumak zorunda. Öncelikle kişisel kaynaklı azgın dalgalara değinelim. Akabinde çevreselleri irdeleyelim. Gönül limanını hakkaniyet, sevgi, hoşgörü, merhamet, insaf ve adalet gibi dalgakıranlarla muhafaza şarttır.

 

Zihinsel dünyaları perişan eden azgın dalgalardan haset, gıybet, gaflet, cehalet, tahrik, tahkir, taciz, tecavüz, ihanet, laf taşımak gibi fitnelerden korunmak ilahi emirdir.  İnsan kendisini ve başkalarını azgın dalgalardan korumaya mecburdur. Zihinsel tahribat ve vicdani erozyonlara karşı duruş sergilemek insani vazifedir. Önlem almayan, mesuldür.  İnsan, azgın dalgaların şerlerine karşı dalgakıranlar kurmakla mükelleftir. Zihinsel azgın dalgalar yataklarında imha edilmeli. Taarruza kalkıştıklarında geri püskürtmek zordur.  Mücadeleden galip çıkılsa bile zayiat ağır olur.

 

İnsani vasıflardan sevgi, hoşgörü, insaf ve hakkaniyet zafiyete uğrayınca başta insanın iç dünyasındaki barış bozulur.  Kendisiyle barışık olmayanın kime hayrı dokunur? Hoşgörü ve merhamet yoksunu toplumlarda, toplumsal adalet ve güvenden bahsedilebilir mi? Güven ve adalet duygularının hüküm sürmediği toplumlarda kim, kiminle barışık yaşayabilir? Vicdan ve adaletin kontrolünde olmayan can, akıl, mal, inanç ve iffet hakkı güvencede olur mu? Cana, akla, mala, inanca ve iffete saldırıların her biri azgın dalgadır.

 

İhtiyaçlar zaruri, normal ve lüks olarak oluştukça toplumsal ilişkiler gelişir. Hakların güvende olması zorunludur. Toplumsal barış için ilişki seyrinde hakkaniyet, sevgi, güven ve hoşgörü zaruri ihtiyaçtır.  Sosyal etkinliklerin tertibi lüks ihtiyaçlardandır. Günümüzde “Covid-19” nedeniyle sosyal etkinliklerin terki zaruri ihtiyaçtır. Fusılet suresinde, yaradan: “İnsan, istemekten usanmaz. Başına kötülük gelince de, umutsuzluğa kapılıp yıkılır.” buyuruyor. İnsan, zafiyetlerini aştıkça fazilet kazanacaktır.  İhtiyaçlarını helal yollardan temin ettikçe huzurlu kalacaktır. Haramlara bulaştıkça zihinsel çalkantılar sürecektir. Haram kavramı İslam’da kesin emirle yasak hükümdür.

 

Hakları yerli yerinde kullanmak erdemliktir. Gayrısı, rezalet...  Kişinin servet, şöhret sahibi olması gibi şehevi ihtiyaçlarını karşılaması temel insan hakkıdır. İhtiyaçları gayri meşru biçimde ele geçirmek vahamettir. Gayri meşru alışkanlıklar servet, şöhret ve şehvet tutkusunu azgınlaşır. Azgınlık insanın başına bela açar. Haklar meşru yolla tasarruf edildikçe azgın dalgaların önüne dalgakıranlar çekilmiş olur. Fussılet suresi ayet 34 ve 46’daki ilahi bildirgede: “İyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en muhkem şekilde sav… Kim iyi bir eylem yaparsa kendi lehinedir.  Kim de kötülük yaparsa kendi aleyhinedir. Allah, kullarına zulmedici değildir.” buyruluyor. Servet, şöhret ve şehvet düşkünlüğü tehlikesine dikkat!

 

Servet, şöhret ve şehevi duyguların azgın dalgalara dönüşmesiyle torpil, rüşvet, irtikâp, istismar ve sömürü normalmiş gibi görülmeye başlar. Bu durum çöldeki seraplar gibidir. İnsanı yanıltır. Yanılan, yanlışlara gark olur. Zihnindeki azgın dalgalara dur demeyen kirli emellerin esiri olur. Esaretteki insan, yat denildiğinde yatan, çök denildiğinde çöken, kalk denilince kalkan kafesteki aslan misalidir. Daha fazla izaha ne hacet! Şûrâ suresi, ayet 15’de Allah: “…Adalette, emrolunduğun gibi dosdoğru ol... Her isteğin peşinden gitme…” uyarısını yapıyor. Servet, şöhret ve şehvet müptelalığının nihayeti, hüsrandır. Kendisini hüsrandan korumak isteyen akıl, azgın dalgalara karşı dalgakıranları inşaya mecburdur.

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!