Öncelikle bugün 10 Kasım Atatürk’ü Anma Günü. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ve silah arkadaşlarını, vatanımız uğruna gözünü kırpmadan canını veren tüm şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyor, tüm gazilerimize de şükranlarımı sunuyorum.
Yazıya geçmeden önce Kanal 26 Televizyonu, Mihalıççıklılar El Ele Yardımlaşma Dayanışma Kültür Sanat ve Turizm Derneği tarafından 2 ödüle layık görüldü. Başta Medya 26 Grup Yönetim Kurulu Başkanı Gökhan Yıldırım olmak üzere tüm Kanal 26 ekibini tebrik ederim. Yılın televizyon programcısı ödülüne layık görülen meslek büyüğüm Muharrem Esen’e tebriklerimi iletiyorum.
Evet artık konumuza gelelim. Sıklıkla yaşadığımız bir konu olmaya başladı bu. Akşam saatlerinde aniden bastıran yağmur… Dakikalar içinde caddeler göle döndü, tramvaylar yolda kaldı, vatandaşlar su birikintilerinin ortasında mahsur kaldı. Eskişehir’de neredeyse her sağanakta yaşadığımız manzara bu. “Avrupa kenti” diyoruz ama birkaç saatlik yağmurda Avrupa değil, adeta bir Anadolu köyü görüntüsü ortaya çıkıyor.
Odunpazarı’ndan Tepebaşı’na, Emek’ten 71 Evler’e kadar kentin dört bir yanından gelen görüntüler iç açıcı değildi. Tramvaylar ilerleyemedi, yolcular araçlardan inip suyun içinde yürümeye çalıştı. Bir anne, bebeğini ve küçük kızını bebek arabasına bindirip diz boyu suyun içinden geçirmeye çalıştı. Bu kare aslında Eskişehir’in yıllardır çözülemeyen altyapı sorununu en net şekilde özetliyor.
Ziyapaşa Caddesi’ndeki esnaf da yine aynı dertten muzdaripti. Dükkanlara dolan pis suyu kovalarla tahliye etmeye çalıştılar. Oysa bu şehir, planlı kentleşmesiyle, çevreci duruşuyla, üniversiteleriyle övünen bir şehir. Ama bir türlü çözülemeyen bir yağmur gerçeğiyle yaşıyor.
Artık kimse “çok yağdı, yapacak bir şey yok” bahanesini duymak istemiyor. Çünkü mesele yağmurun miktarı değil, altyapının kapasitesi. Her yıl aynı sahneleri izlemek, aynı açıklamaları dinlemek Eskişehir’e yakışmıyor. Bu kent, vizyonuyla övünüyorsa, bu sorunları da çözmek zorunda.
Kısacası, Eskişehir’in suya teslim olduğu her yağmur, aslında yönetim anlayışının da sınavı oluyor. Bu şehir, “Avrupa kenti” unvanını sadece yeşil alanlarıyla değil, altyapısıyla da hak etmeli. Artık bu işin çözüme kavuşması gerekiyor.