Ne mutlu, yurdum ve bayrağım var diyene. Ne mutlu, vatanın istiklal ve istikbali için emek verene. Ne mutlu, vatan ve bayrak sevgisini gönülden gönle taşıyana...  Ne mutlu, vatan ve bayrağın dostla düşmanını tanıyana…Onurlu yaşamın güvencesi anavatan gibisi var mı? Yurdumuz, güzel Türkiye’miz. Bayrağımız,  şanlı Türk bayrağımız. Küçük yaşta aklımıza ve yüreğimize bayrak ile vatan sevgisi işleyenlerden hayatta olanlara sağlık, ölenlere Allah’tan rahmet dilerim.

Doksan üç harbi, Trablusgarp, Balkan, Çanakkale ve Kurtuluş savaşları yaşamış nineler ve dedeleranlatırlardı. Vatanın ve gönderde dalgalanan bayrağın önemini… “Vatansız ve bayraksız olmaz, evlât!” derlerdi.  Maksadım, savaş anlatmak değil.1960’da ilkokula başlamadanönceki bayrakla ilgili bir anımdan söz etmek. Pazartesi günleri okul başlangıçları ile cumartesi günleri öğleden sonrası okul çıkışlarında bayrak merasimleri yapılırdı. O dönemde cumartesi günleri öğleye kadar okul olurdu. Cumartesi günü bayrak göndere çekildikçe milli duygularım kabarırdı. Gönderdeki bayrağın dalgalanışını izlemekten keyif alırdım. Seyrederken sıkıntıdan arınırdım.Türk bayrağının dalgalanışı beni rahatlatır şehitler, gaziler ve ecdadı hatırlatırdı.

Pazartesi günleri okul başlangıcı bayrak gönderden indirilirken üzülürdüm.Tesellim, o esnada İstiklal Marşı’nın söylenmesiydi. Derdim, İstiklal Marşı eşliğinde bayrağım indiriliyorsamilletimin evlatları indiriyordur. Sonra da içimden Allah’ımbu Türk Bayrağını gönderden indirmek hiçbir düşmana nasip olmasın…İlanihaye bayrağıma düşman eli değmesin… Vatanıma da düşman ayağı basmasın,diye dua ederdim.O dönem köyümde okula, mektep derlerdi. Okul çağımın başlamadığı günlerden birinde okul çocuklarının ellerinde bayraklarla okula gittiklerini gördüm.Bayrakları nereden aldıklarını ve ne yapacaklarını sordum. Bakkaldan aldıklarını ve bayram törenine katılacaklarını söylediler.

On beş kuruşum vardı. Bakkala gidip bir bayrak aldım. Okul çocuklarının peşine takılıp okula gittim. Onlarla sıraya girdim. Öğretmenin biri: “Sen, ne arıyorsun” diye, sordu. Bayrama katılacağım, dedim. Öğretmen: “Henüz küçüksün. Biz, köyün etrafını dolaşacağız. Yorulur, yarı yolda kalırsın.” dedi. Beni, sıradan çıkardı. Öğretmenin sıradan çıkartması onuruma dokundu ve ağladım. Öğretmen, adımı ve kimin oğlu olduğumu sordu. Söyledim… Öğretmen: “Bak Yunus Emre, seni seneye okula alacağım. Unutma o zaman seni en önde yürüteceğim. Sen, şimdi bizimle gel. Seni Muhtar odası önünde bırakacağım.Orada bizim dönüşümüzü bekle. Bayram bitince sana bayrak vereceğim.” dedi. Tamam, dedim.

Muhtar odası önünde beni bıraktılar. Yaşlı bir dedeye teslim ettiler. Öğretmen, yaşlı dedeye bir şeyler söyleyip gitti. Zaman içinde halk meydanda kalabalıklaştı.  O dede, bana vatanın, milletin, bayrağın, askerliğin ve savaşın ne demek olduğunu anlattı. “Yurdu korumak, millet bütünlüğüne uymak, bayrağı sahiplenmek her vatandaşın yurttaşlık görevidir.Babalar asker olur. Analar asker doğurur. Askerlik her Türk gencinin vatan borcudur.” gibi sözlerle milli şuurdan söz etti. Duygulu sözler söyledi. O konuştu,oradakilerdinlediler. Dede, akan gözyaşlarını cebinden çıkardığı kırış kırış mendille sildi. O an etrafta ağlayan pek çok insan gördüm.

Bir süre sonra okul çocukları gelip muhtar odası önünde düzen tuttular. Bir öğretmen“İstiklal Marşı”için hazır ol, dedi. Herkes ayağa kalktı. İstiklal Marşını müteakip o öğretmen konuşma yaptı. Bazı öğrenciler şiirler okudular. Birkaç gösteri yapıldı. Seni okula alacağım diyen öğretmen bayramı kapatma konuşmasında Yunus Emre nerede diye sordu. Köylüler: “Burada!” dediler. Beni, yanına çağırdı. Bir bayrak ve birkaç da şeker verdi. Birden alkış sesleri yükseldi. Sonra herkese şeker dağıtıldı.Eve geldiğimde, anneme sordum. İstiklal Marşı söylerken niçin herkes ayağa kalkar ve hazır olur, diye sordum. Annem: “Oğlum onun anlamı harici ve dâhili düşmanlara karşı vatan savunmasında her an hazırlıklı olmak, demektir.” dedi. 

Sportif kıyafetle birkaç gün önce güzide şehir Eskişehir’in Porsuk çayı kenarında Kanlı kavaktan regülatöre doğru sabah yürüyüşü yapıyordum. Vişnelik semtinden Sümer mahallesine geçişte akarsuyun üst yüzeyinin titrediğini görünce Manavgat’ın Titreyen gölü aklıma geldi. Oranın hayalini kafamda canlandırırken yeşillikler arasından ilerde bir Türk bayrağı gördüm. O bayrağı her görüşümde seyretmekten mutluluk duyarım.

O bayrak Karacaşehir ile Ömür semti vadisine bakan Karacaşehir tepesi yamacına işlenmiş. Eskişehir’den Kütahya’ya çıkışta ve Kütahya’dan Eskişehir’e girişte rahatlıkta görülebilen bir zeminde… Orada, o Türk bayrağının temsili duruşu Karacaşehir ve Eskişehir’in tarihi ve milli dokusuna ayrı bir anlam katıyor.

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun. Hoşça kalın, dostça kalın!

                            

Yunus Emre GÜLLÜ - 02 Haziran 2022 / Milli irade