“Grivas’la Makarios’un 1955 yılında işbirliği yaparak başlattıkları ENOSİS mücadelesi, her ne kadar ilk aşamada İngilizleri hedef tutuyor görünüyor idiyse de Grivas  EOKA tedhiş örgütünün lideri sıfatıyla yayımladığı bildiride aynen şöyle diyordu. ‘Hedefimiz ENOSİS’tir. Karşımızda iki düşman vardır. İngilizler ve Türk’ler. Her iki düşmanla da savaşacağız ve ENOSİS’i gerçekleştireceğiz”. 1978

 

                                                                                             Dr. Fazıl KÜÇÜK

 

         Yarım yüz yılı geride kalmış olan Kıbrıs uyuşmazlığına çözüm bulma çabalarından istenenden öte beklenen sonucun alınamadığı noktada bulunuyoruz. Bu süre zarfında yaşanan olumsuzlukları sürekli olarak kesinti diye karşımıza çıkarıyorlar. Bir süre beklendikten sonra da BM Genel Yazmanlarının isimleri ile anılan çözümsüzlük önerileri ile bu günlere geldiğimiz biliniyor. Çözüm diye ortalıklara konulanların nerede ise tamamı karşımızdaki unsuru korumakla kalmıyor adeta kolluyor.

Geçtiğimiz yıl Crans Montana’da yaşananlardan sonra BM Genel Yazmanının gözleri önündeki olaylara değinmeden Kıbrıs Türk görüşmeciler suçlanıyordu. Şu sıralarda görüşmeler için yeni bir başlangıç yapılması istenirken karşı taraf koşullarını dayatmaya çalışıyor. Bu dayatmaları biraz olsun incelten karşımızdaki unsurun müzakere grubu danışmanlarından hukukçu Bay Polis Pavliviu önerileri ile ortalıklara çıkıyor. Bay Nikos Anastasiyadis’e sunduğu 37 sayfalık önerilerini ısıtarak yeni öneri imiş gibi sunuyor olması bir hayli anlamlıdır.

Bu önerilerinin bir kısmını geçen yazımızda sizlerle paylaşmıştım. Şimdilerde ise diğer tuzakların nasıl ve neler olduklarına bakmamız gerekiyor. Öncelikle toprak ayarlamasının yapılmasını ve ardından Avrupa Müktesebatı’nın Kuzey’de de uygulanması görüşmelerine başlanması öneriliyor. Toprak ayarlaması öneriliyor. Verilecek toprakların elden gidecektir. Sonra da Avrupa Müktesebatı müzakerelerine başlanması öneriliyor. Bu yönlü bir müzakere süreci Türkiye’nin AB üyeliği müzakereleri gibi hikayenin yılana evrilmesine benzetilecek.

Bay Pavliviu’ya göre “geniş içerikli çözüm bulunması için yönetim, mülkiyet ve görüşmelerin geri dönüşünü de içerecek müzakerelerin başlayabileceğini veya devam edebileceğini” düşünüyor. Yıllardır konuşulan bu konularda bir milim bile yol alınmadığının nedenlerini mutlaka biliyordur. AB müktesebatı diyerek Annan’ın belgesinde kurulan tuzak bu uygulama ile bir kez daha yeniden kurulmuş olacaktır.

Ada’nın çevresinde bulunan hidrokarbon zenginliklerinden yararlanma konusunda ise Kıbrıs Türk’lerinin dışında İsrail başta olmak üzere Karşımızdakiler - Yunanistan - Mısır ve İtalya anlaşmış durumdalar. Bu anlaşmalar yapılırken Türkiye’nin bölgedeki hakları da yok sayılıyor. İlan ettikleri münhasır ekonomik bölgelerin büyük kısmının açık deniz alanlarında olduğu ise bir başka gerçektir. İlk anda elde edilecek gelirlerden Kıbrıs Türk’lerinin pay almasının söz konusu olmayacağı alabilmesi için kurulacak “Hidrokarbon Gelirler Fonu”ndan ileriki aşamalarda pay verilmesi öneriliyor.

Garantiler ve askeri müdahale konularında bilinenler yineliyor. Bu nedenle taksitli çözüme ilişkin öneriler daha önce olduğu gibi odunlarının parası gibi öneriler olmanın ötesine geçemiyor. Diğer yandan Bay Nikos Hristodulidis, bölge ülkeleri ile yapmakta oldukları çalışmalara Türkiye’den tepki gelmesine değinirken “Mısır’da ve bütün komşu devletlerde, uluslararası hukuk temelinde belirlenen deniz sınırlarına Türkiye’nin itiraz etmesi nedeniyle kaygı duyuyoruz. Anlayacağınız gibi kendi çıkarları da etkilenir” diyor. Buna karşın yılsonuna dek bu konuda olumlu sonuca ulaşılabileceği umudunu da koruduğunu belirtiyor.

BM Genel Kurulu’na katılmak üzere Ada’dan ayrılırken Bay Nikos Anastasiyadis kalınan yerden yeniden müzakerelere başlanabilmesi için iyi bir hazırlık döneminin geçirilmesi gerektiğini söylüyor. Buna karşın AKEL, “Anastasiyadis’in 15 aydır ne yaptığını merak ediyoruz?” Diye sorarken diğer partiler ise “Türkiye’yi şikayet etme” çağrısında bulunuyorlar. Partiler, “Kıbrıs sorununun doğru zemine, yani bir işgal sorunu olduğu gerçeğine geri döndürülmesi gerektiği” şeklindeki görüşlerini yineliyorlar.

Bu kafa ve düşünce yapısında olanlarla Kıbrıs uyuşmazlığı hikayenin yılanına döndüğünün bilinmesi gerekiyor mu ne…

SEVGİ ile kalınız…

 

                                                                      19 Ekim 2018  -  Ankara  -

 

Not: Sizler bu satırları okurken Türk Dünyası

       Etkinliğine katılmak üzere Kazakistan’da

       olacağım. AG