Bu satırların yazıldığı sırada ülkemizi derinden etkileyen büyük deprem felaketinin 180. Saatleri yaşanıyordu ve bölgede hala umut vardı.

178. saatte minik Miray’ın enkazdan çıkarılmasından sonra ablası için de ekipler insan üstü bir çalışma gösterdi.

Aradan bunca saat geçmesine rağmen halen enkazlardan canlı insanların çıkarılması gerçekten mucizelerin yaşanmasına neden oldu.

Ve umut hiç bitmedi.


***


Bilinen bir hikayedir.

Dört mum hikayesi

Şu sıralar ona ihtiyacımız var.

Dört mum

 

Dört tane mum usul usul yanıyordu. Ortalık o kadar sessizdi ki, mumların konuşmalarını duyabiliyordunuz.

Birinci mum dedi ki: 'Ben BARIŞ'ım.! Ama kimse benim yanmama yardımcı olmuyor. Sanırım yakında söneceğim.' Alevi hızla azaldı ve sonunda tamamen söndü.


***


İkinci mum: 'Ben VEFA'yım.! Ne yazık ki artık vazgeçilmez değilim. Onun için, bundan sonra yanıp durmamın bir anlamı kalmadı.' Sözlerini tamamladığında esen hafif bir rüzgar onu tamamen söndürdü.


***


Sırası geldiğinde üçüncü mum, hüzünlü bir sesle dedi ki: 'Ben SEVGİ 'yim! Yanacak gücüm kalmadı. İnsanlar beni unuttu, değerimi anlamıyorlar. En yakınlarım sevmeyi bile unuttular.' Sevgi' de daha fazla beklemeden sönüp gitti.


***


Ansızın.. Odaya bir çocuk girdi ve üç mumunda yanmadığını gördü.

'Neden yanmıyorsunuz? Sizin sonsuza kadar yanmanız gerekmiyor muydu? ' dedi. Ve ardından ağlamaya başladı.

O zaman dördüncü mum konuşmaya başladı: 'Korkma, ben yandığım sürece öteki mumları da yeniden yakabiliriz, ben UMUT'um!

Çocuk parlayan gözleriyle UMUT mumunu aldı ve öteki mumları birer birer yaktı.

UMUT ışığı yaşamımızdan hiç eksik olmamalı ki hepimiz onunla birlikte

VEFA'yı, BARIŞ'I ve SEVGİ'yi yaşatabilelim...