AR TİYATRO DÖNEMİ
1971 yılında Eskişehir Ar Tiyatrosu binası tiyatro binası olarak yapıldı, bitti. Ön masklarını da Güzel Sanatlar Akademisi’nde öğretim görevlisi Sadun bey (soyadını hatırlayamadı) Uzay Gedikli ile birlikte yaptı. O zaman o binayı Ar Fotoğraf’ın sahibi Hulusi Ketenci yaptırdı. Kaymakam emeklisi Metin bey de tiyatronun Genel Müdürüydü. Bizlerin maaşlarını tespit etti. Ben oyuncu yönetmen olarak 1000 lira alıyordum. Diğer arkadaşlar 800 lira alıyordu. Mukaveleler yapıldı, sigortalarımız yapıldı. Profesyonel olarak tiyatroya başladık. İlk oyunumuz “Topuzlu”ydu. Ondan sonra “Ocak” oyunu geldi.
Bunları “Çınar Dede Ihlamur Nine” oyunu takip etti. Bu oyun sırasında Genel Müdür Metin bey İstanbul Şehir Tiyatroları’ndan Muhsin Ertuğrul’u aradı. Muhsin Ertuğrul da Eskişehir’e görevli olarak Şehir tiyatroları baş yönetmeni Engin Uludağ’ı gönderdi. Uludağ da oyunu sahneledi, asistanlığını da ben yaptım. Asistanlığını yaptığım o yıl, Uludağ dedi ki; “Erdinç burası güzel ama buranın bir geleceği yok, iki-üç yıl sonra burası kapanır” dedi. O aralar zaten salon Düğün Salonu olarak da kullanılmaya başlanmıştı.
“Sen gel biz seni İstanbul Şehir Tiyatroları’na oyuncu olarak alalım, aynı zamanda benim de asistanım ol” dedi.
Düşünmek için zaman istedim, o arada eşim ile de nişan yapmıştık. Eşim evin tek kızı, İstanbul’a Şehir Tiyatrolarına gideceğiz, ama nasıl geçineceğiz, endişesi sardı bizi.
Eşimle konuşuyoruz. Dolgun bir maaşım olacak dedim, seslendirmeye girerim, sen de öğretmen çıktın. Öğretmenlik yaparsın dedim ama düşündükçe olmayacağını fark ettik.
Engin Uludağ’a da “kusura bakma bizi Eskişehir’e bağlayan durumlar var” dedik. Daha sonra Ar Tiyatro olarak ben “Bir Delinin Hatıra Defteri”ni oynadım. Bu oyundan sonra Akademi’yi de bitirmiş olduğum için 1978 yılında askere gittim.
Askerlikten sonra da profesyonel olarak tiyatro hayatım bitti. O arada üç tane filmde oynadım. Üç filmin ikisi Atıf Yılmaz’ındı. Biri “Safiye’dir Kızın Adı”, diğer film Türkan Şoray-Tarık Akan ile oynadığım “Berdel” idi. Berdel’de üçüncü rol benimdi. Güçlü bir rolüm vardı “Mehmet” diye Tarık Akan’ın yakın arkadaşıydım. O filmden iyi bir ücret aldım, o sıralar iş sahibiydim ama aldığım o ücretle hanımla bir Paris seyahati yaptık. Eskişehir ovasında “Kurtuluş” filmi çekildi. O filmde de yüzbaşı rolünü oynadım. Bunların üçü de sinema filmiydi.
Kurtuluş’ta Rutkay Aziz, başta olmak üzere güçlü oyuncular vardı. Yüzbaşı rolünde bir sahnem vardı. Orada da Eskişehir oyuncusu olarak kayda girdik.
BELEDİYE TİYATROSU
Eskişehir Belediye Tiyatrosu, şu anda Şair Fuzuli Caddesinde yıkılan OEDAŞ binasındaydı. O zamanlar Elektrik İdaresi olarak kullanılan binanın, sonra da Eskişehir Belediyesi Meclis salonu olarak da kullanıldı. Oranın salonunda oynanırdı oyunlar.
Ben Belediye Tiyatrosu’nda görev almadım ama Eskişehirlilerin yüzde 80’i beni Belediye Tiyatrosu’nun oyuncusu olarak bilir. Belediye Tiyatrosu’nda Erol Şaykol, Abdülkadir Tulun, Murat Altay üçü de oynadılar. Ben Erol Şaykol ve Murat Altay ile başka oyunlar oynadım. Hatta ikisinin yönetmenliğini de yaptım. Bu arkadaşların oynadığı oyunlar da biri “İrma”, “Sultan Gelin”, “Karaların Memetleri”, “Müfettiş” oyunlarıydı.
TİYATRO HALKI AYDINLATMAYA BAŞLAMIŞTI
Eskişehir’de Belediye Tiyatrosu oyunları Elektrik İşletmesinin salonunda oynanırdı ama daha sonra burası yandı. Elektrik kaçağından yandı dediler, esasında karar siyasiydi, Eskişehir’de Belediye Tiyatrosu insanları aydınlatmaya başlamıştı. Bunun önünü kesmek için yaktılar.
Şimdi Eskişehir’de tiyatronun esas tarihçesini verelim.
Süleyman Çakır Lisesi’nin inşaatı başladığında, Eskişehir Opera binası diye başlamıştı. Aynı zamanda tiyatro da olacaktı ve o bina çıkmaya başlarken, temel betonları yanlış dökülmüş yıkılacak dediler, binayı yıktılar arkasından da Süleyman Çakır oraya lise yaptı. Ondan önce, Yunus Emre İlkokulunun salonu ve sahnesi vardı. O sahnesi Devlet tiyatrosu tarafından kullanılacaktı. Devlet tiyatrosu oyuncuları gelecek burada oyunlar oynayacaktı.
Nasıl oynayacaktı?
O günkü koşullarda sol iktidar buna öncülük ediyordu, sol iktidarlar da fazla dayanamadı, o düşünce de kayıt dışı kaldı.
KAN SATARAK TİYATRO KURMA BİR ŞEHİR EFSANESİ Mİ?
YAZARIN NOTU: Eskişehir’de aralarında Yılmaz Büyükerşen’in de bulunduğu bir grup gencin kanlarını satarak tiyatro kurdukları söylenir. Konuğuma bunu sordum.
Bu konu şöyle oluyor. Birisine kan lazım oluyor. 3-4 kişi gidiyorlar kan vermeye. O arada içlerinden birine soruyorlar hayırola siz artistler ne yapıyorsunuz diye.
“Ya tiyatro kuracağız da kan veriyoruz. Kanlarımızı satıyoruz” diyorlar.
Esasında öyle gidip de kan satıp para alma diye bir durum yok.
Orada birinin yaptığı muziplik, “kan satıyorlar”a dönüşüyor ve o şekilde literatüre giriyor.
Öyle bir şey olsa zaten kayıtlara geçer, şehir efsanesi olarak kalmaz.
O grup kimler?
Yılmaz Büyükerşen tam olarak var mı bilmiyorum ama Mete İnselel var, Bülent Kayabaş, Şener Kökkaya, Murat Altay, Abdülkadir Tulun var. Kurdukları bir tiyatro yok ama o zamanlar Belediye Tiyatrosu düşüncesi var, Yılmaz Büyükerşen de işin içinde. Hatta İstanbul’a, Ankara’ya gidiyorlar. İstanbul’da Muhsin Ertuğrul, “ben size buradan destek olurum. Oyuncu olarak yönetmen olarak gelirler sahnelerler” diyor.
Turgut Özakman’ı mesela İstanbul’dan Muhsin Ertuğrul gönderdi, birkaç hoca daha gönderdi.
Yılmaz hoca da (Yılmaz Büyükerşen) Eskişehir Oda Tiyatrosu’nda Muhtar Özkaptan ve birkaç arkadaşıyla “Karaların Memetleri”ni oynadılar. Orda Yılmaz hoca aynı zamanda da sahne dekorlarını yapıyordu.
GÜNÜMÜZDE KÜLTÜR SANAT AÇISINDAN ESKİŞEHİR
2-3 sene önce ben bizzat gidip Eskişehir tiyatroları ile ilgili yazılar yazdım. Eskişehir Şehir Tiyatroları bir kere çok güzel oyunlar seçiyorlar. Halkın seviyesini bir kat daha yükseltecek oyunlar bunlar. Bizim halkımız Eskişehir’de yabancı oyunlara pek rağbet etmiyor gibi görünse de yavaş yavaş ilgiyle izliyor.
Bir panelde ben de konuşmacıydım, Yılmaz Büyükerşen de vardı.
Bizlere plaket de vermişlerdi. O panelde Yılmaz Büyükerşen, “Ne kadar Erdinç’in dönemi 1972’den sonda başladıysa da o zamanki gençler ilkokul ve ortaokul öğrencileri tiyatro eğitimi aldılar. Yani bu arkadaşımız ve bu arkadaşlarımız Eskişehir’deki tiyatro seyircisinin oluşmasına yardımcı oldular” dedi.
O dönemde insanların tiyatroya gelmelerini sağladık. O zamanlar Kelebek gazetesinde, bizim oynadığımız dönemlerde “Eskişehir’de pırasa 2,5 lira, Eskişehir’de tiyatro 2,5 lira diye yayın yapmıştı. Yani vatandaşın tiyatroya gelmesi için fiyatlar 2,5 ile 5 lira arasındaydı.
Şu anda salonlarımız muhteşem. Akustik olarak çok güzel yapılmış. Atatürk Kültür ve Sanat Merkezi her türlü oyunu oynamaya elverişli. Sahnenin aksesuarları çok değişik, bazıları elektrikli, bazıları sürme hareketli. O binanın diğer bölümlerinde de dekor yapma yerleri var, yani çok güzel bir kompleks.
Şu anda sahnelenen Lüküs Hayat, diğer şehirlerde de oynanıyor ve büyük ilgi görüyor. Ayrıca kırsaldan başta kadınlar olmak üzere getirilen Eskişehirlilerin oyunu seyretmesi de ayrı bir güzellik.
BİR MESAJINIZ VAR MI?
Ben her zaman şunu söylerim. Eskişehir’de Eskişehirlinin yaptığı sanatsal faaliyetler, Eskişehirli olduğu, Eskişehir çocuğu olduğu için kaale (dikkate) alınmıyor. Yani biz yıllarca Eskişehir’de tiyatro yaptık. Oynadığımız oyunların bazıları Ankara’dan izlenip, Ankara’da değerlendirildi. Ama Eskişehir’de “Yaa bizim Erdinç işte” deniyordu. Çünkü bizi kahvede, sinemada her yerde görüyordu. Halkın içindeydik, halkın içinde olduğunuz zaman artist olamazsınız, oyuncu olamazsınız. O insanlardan biri olarak görünürsünüz. Bir de bizim tiyatro yaptığımız yıllarda merhum Reşit Zeytinoğlu ile birlikte Asri Sineması’nda oyunlarımızı devam ettirmek istedik. Reşit beye, bu sinemanın 40 veya 60 koltuğunu İşverenler Konfederasyonu olarak siz alın dedim. O zamanlar Eskişehir’de Eskişehir Bankası var. Banka da sponsorluk yapsın, o koltukları siz satın, sinema olarak devam etsin, Tiyatro olarak da haftada 3 gün oyun oynansın, sinema sahibine de satılan koltuklardan pay verilsin dedim.
Hem sinema hem de tiyatro binası olsun istedim.
Aynı zamanda Asri Sinema dünyada akustiği olan 7. Binalardan biri çünkü eski kilise olarak yapılmıştır. Restorasyonda da bozulmamıştır, çünkü o kubbe korunmuştur. Şu anda da o binanın korunması gerekmektedir.
ESKİŞEHİR DEYİNCE
Eskişehir gerçekten eğitimli bir şehir. Diğer illerdeki gibi değil, fazla göç almadığı için de insanlar birbirlerini tanır. Büyümüş bir kasabadır aslında Eskişehir. Bunu söylediğim zaman Yılmaz Büyükerşen bana kızıyor, “bu sıfatı üzerimizden atalım diye uğraşıyoruz” diyor.
Üniversite öğrencilerinin Eskişehir’de gördüğü eğitim sonucunda Eskişehir’i de bir yerde eğitmiş oluyorlar. Eğitimli bir kitlenin Eskişehir’de gezinmesi Eskişehir’deki okumamış kitleyi de hareketleriyle eğitmiş oluyorlar. Bu nedenle Eskişehir üniversitelerine teşekkür etmek gerekiyor.
YAZARIN NOTU: Söyleşinin başlığını “Sanat ve kültür bu şehrin genlerinde var” diye atarken Eskişehir’in sanat geçmişinden de ilham aldım. Bir şehrin bir köy ilkokulunda 1930’lu yıllarda müzik dersinde konu Tango ve Vals ise, gençlerde tiyatro bir tutku ise ve bu şehirde 1958 yılında bir opera ve tiyatro binasının temeli atılmışsa, o kentin genlerinde sanat ve kültür vardır.