Bu müdahale yalnızca bir gemiye değil; vicdana, insanlığa ve barışa yapılan doğrudan bir saldırı oldu.

İsrail'in bu hukuksuz eyleminin, uluslararası deniz hukukunun ve temel insan haklarının açık bir şekilde ihlali olduğu dile getirildi. Bu gemi, bombalarla değil; ilaçla, unla, suyla ve umutla yüklüydü. İçindekiler, yıllardır kuşatma altında yaşam mücadelesi veren Gazzelilere sadece bir lokma ekmek, bir damla su götürmeye çalışıyordu.

Açlığın, Ambargonun ve Umursamazlığın Ortasında

Bugün Gazze, modern dünyanın gözü önünde açlığın bir silah olarak kullanıldığı bir ölüm kampına dönüşmüş durumda. Elektrik yok, temiz su yok, hastaneler çalışmıyor. Binlerce çocuk yetersiz beslenmeden dolayı hayatını kaybetti ya da kalıcı sağlık sorunlarıyla baş başa kaldı. İsrail’in uyguladığı ambargo ve bombardıman, sadece bir halkı değil; aynı zamanda insanlığın ortak değerlerini de hedef alıyor.

Uluslararası kamuoyu yıllardır bu drama sessiz. Soykırımın sessizlikle beslendiği bir çağdayız. Ancak sessiz kalan her ses, bu suça ortak oluyor. İsrail'in “güvenlik” adı altında yürüttüğü sistematik yıkım ve sivil hedefli operasyonlar artık bir “devlet politikası” halini almış durumda. Bu zulmü durdurmak sadece Filistin’in değil, tüm insanlığın borcudur.

Madleen: Umudun Gemisi

“Madleen” gemisi, dünyaya gönderilen bir mesajdır: “Susmayacağız!”. Her bombalanan okulun, her yıkılan hastanenin ardından daha da büyüyen bir dayanışma var. O gemide sadece yardım malzemeleri değil, insani sorumluluğun ve vicdanın sınavıydı. İşte tam da bu nedenle hedef alındı.

“Madleen” olayı, artık tarafsız kalmanın mümkün olmadığını bir kez daha göstermiştir. Çünkü ya zulmün karşısındasınızdır ya da seyircisi…

Muhabir: Almıla Hilalsu Dindar