Kıbrıs meselesi evvelden düşünülerek hazırlanmış, planlanmış bir meseledir. ‘Kilise Kıbrıs’ta Türk tarihini ve Türk varlığını inkar ederek Kıbrıs’ı Yunan yapacaktır (!). Buna engel olan Türk’ler yok edilecek, Kıbrıs adası Anadolu’nun kalbine vurabilecek bir Yunan üssü olacaktır (!)’.

İşte kilit budur. Bunun anahtarı kendini ‘Meşru Hükümet’ olarak kabul ettiren saldırgan Rum liderliği elinde tutmaktadır. Kendilerine şaşkın bir dünya ve şaşırtılmış bir Genel Kurul ‘Hükümet’ dediği sürece de kilide anahtar bulamayacaktır”. 1980

 

                                                                                  Dr. Fazıl KÜÇÜK

 

Ada’nın güneyindeki yönetimin düş işleri affedersiniz Dışişleri Bakanı Bay Nikos Hristodulidis, Economist dergisinin geleneksel olarak Atina’da düzenlediği söyleşi de kendilerinin çözümü amaçladıklarını bunu sağlamak için de ‘Türkiye ile işbirliğinin tüm tarafların yararına olur” diyor. Bu yönlü bir açıklama karşımızdakilerin çözüm konusunda içtensiz davrandıklarının bir göstergesidir. Nedeni Rum Ulusal Konseyi’nin Akıncı’nın bölgede bulunan hidrokarbon konusunda ortak komite kurulmasına ilişkin önerisini oybirliği ile reddetmesidir.

Böyle bir komitenin kurulması ile oluşacak yapı bulunacak hidrokarbon’un nasıl değerlendirileceğinin belirlenmesine yönelik bir adım  olacaktı. Her zaman olduğu gibi Türk tarafından gelen önerileri ellerinin tersi ile itmiş oldular.  Konsey üyeleri böyle bir önerinin “Kıbrıs sorununun özünden uzaklaştığını” gerekçe olarak gösteriyorlar. Ada’nın tek egemeni olduğunu her fırsatta yinelemekten geri durmayanlar, çözümsüzlüğün önündeki engellerin büyüğü olarak duruyorlar. 

Akel Genel Yazmanı Bay Andros Kipriyanu Akıncı’nın önerisinin kabul edilebilmesi için Kıbrıs sorununun çözümünün olması gerektiğini söylüyor. Akıncı’ya verilen yanıtın yeterli olmadığını konunun BM ile diğer müdahil taraflara da yanıt vermesi için de Anastasiyadis’e yetki verildiğini belirtiyor. Bu baylar bir hususu unutmuş olacaklar, Akıncı’nın mahallesindeki fırıncıya da “Akıncı’ya ekmek vermemesi için uyarıda bulunsunlar”. Saygısızlığın ulaştığı boyut bu olsa gerek.

Akıncı’nın önerisini çözüm sonrasına itenler yarım asrı aşan sürede uyuşmazlığın neden çözülemediğinin sorumlularıdır. Dışişleri Bakanları Bay Nikos Hristodulidis hükümetinin öngörüsünün 10 – 20 yıl içerisinde Doğu Akdeniz’deki bütün ülkelerin bölgenin refahı ile güvenliği için işbirliği yapmalarını istiyor. Buradan yaptıkları anlaşmaları amaçlarının önünde engel olarak gördüklerini yeni arayışlar içinde olacaklarının ipuçlarını da veriyor.

Geldiğimiz bu noktada Türkiye’nin bölgede yürüttüğü araştırma çalışmalarından vazgeçmesinin söz konusu olmayacağının bilinmesi gerekiyor. Buna karşın yaşanan gelişmeler uzun soluklu düşünüldüğünde “Deniz Sınırlarının Belirlenmesi” konusunun ele alınmasını da gerekli kılıyor. Böyle bir çaba içine girilmemesi durumunda bölgedeki sorunun büyümesine belki de sıcak çatışmaya neden olabileceğini söylemek olasıdır.

Ada’da statüko diye tanımlanan yapının devamı karşımızdaki unsurun işine geliyor. En büyük zararı ise Kıbrıs Türk’lerinin görüyor olmasına karşın geleceğe ilişkin ciddi bir çalışmanın yapılmadığı da biliniyor. Var olan belirsizliğin ortalıktan kaldırılabilmesi için tek bir çatı altında bir araya gelinmesini zorunlu görüyoruz. Kurulacak olan yapının isminin gelinen noktada önemi olmadığının bilinmesi gerekiyor.

Ada’da iki devletli bir yapının kurulamayacağı görüşünü öne çıkaranların nedenlerine de açıklık getirmeleri zorunludur. BM Güvenlik Konseyi kararlarının aradan geçen sürede çözüme katkısının olmadığının vurgusu yapılmalıdır ki alıp dışı düşündüğümüzde egemen bir halk olduğumuz, BM’in tanımına uyan bir yapımızın olduğunu buna karşın neden tanınmadığımızın sorgulanması kaçınılmazdır. Bugüne değin Kıbrıs Türk’lerini anlamayanlara anlatılmamız gerekiyor.

Zurnanın zırt dediği noktada Dünya Bankası’nın yaptığı araştırmanın sonucuna göre %67 Rum ile %78 oranındaki Türk’ün liderlerinin üzerinde uzlaşacakları bir anlaşmayı kabul edecekleri belirtmişler. Oranlarla araştırmalarla zamanı boşa geçireceklerin yapacakları tek bir husus vardır. O da Kıbrıs Türk’lerinin uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarının eksiksiz olarak tanınmasıdır.

İsviçre’nin Ada’daki uyuşmazlığın çözümü konusunda çıkışını şimdilik anlamlı buluyoruz. İsviçre’nin Dışişleri Bakanı Ignazio Cassis “İsviçre temel sorunun çözümü için gereken ortamı hazırlamaya hazır” olduklarını söylüyor. Yukarıda da değindiğimiz gibi kalıp dışı düşünerek çözüme soyunacaksa zaman yitirmeden kollarını sıvasınlar.

Çözüm ortamını hazırlamakla sorunu çözmek arasında okyanusların olduğunun bilinmesi gerekiyor mu ne…

SEVGİ ile kalınız…