Irak’ın Kerkük kentinde yaşanan zulüm ve baskılar, yıllar geçse de hafızalardaki yerini koruyor. Türkmen halkının yaşadığı acı dolu süreçlerin sembollerinden biri ise, bugün bile yankılanan “Kerkük Zindanı” türküsü oldu. Bu hüzünlü türkü, yalnızca bireysel bir ayrılığı değil, etnik bir kimliğin bastırılmasına karşı yükselen bir çığlığı da temsil ediyor.

Türkünün doğuşu, özellikle 1959 yılında Kerkük’te yaşanan katliam ve baskı sürecine dayanıyor. Irak’taki siyasi karışıklıkların ardından, Türkmenlere yönelik sistematik baskılar artmış; yüzlerce kişi milliyetçi kimlikleri sebebiyle tutuklanarak, Kerkük’teki tarihi zindana kapatılmıştı. O zindan, zamanla adeta bir işkence merkezine dönüşmüş ve acıların sembolü hâline gelmişti.

14 Temmuz 1959'da yaşanan Kerkük Katliamı sırasında çok sayıda Türkmen, linç edilerek öldürüldü ya da işkencelere maruz kaldı. Bu olayların ardından doğan “Kerkük Zindanı” türküsü, kim tarafından yazıldığı tam olarak bilinmese de, halk arasında hızla yayılarak adeta kolektif bir ağıda dönüştü.

Türkünün sözleri, Kerkük’te tutuklu bulunan bir mahpusun hem sevgilisine hem de özgürlüğüne duyduğu özlemi dile getiriyor. Ancak burada anlatılan yalnızca bireysel bir dram değil; Irak Türkmenlerinin kültürel kimlikleri nedeniyle uğradıkları baskıların, susturulmaya çalışılan seslerinin ve dirençlerinin melodik bir ifadesi.

Uzmanlara göre türkü, Irak Türkmenlerinin maruz kaldığı asimilasyon politikalarına karşı kültürel bir direniş belgesi niteliğinde. “Beni Kerkük zindanına saldılar” mısrasıyla başlayan türkü, yıllardır Ortadoğu’nun çatışmalı tarihine tanıklık eden Türkmen halkı için bir kimlik simgesine dönüşmüş durumda.

Kerkük Zindanı türküsü, geçmişin acılarını unutturmayan; hem ağıt, hem bellek, hem de direniş olan bir miras olarak günümüzde hâlâ söylenmeye devam ediyor.

Muhabir: Kemal Atlan