Fransız kamu medyasında, sözde "büyük ikame" etrafındaki tartışmalar endişe verici bir sıklıkla tekrarlanıyor.
CNews ve France Info gibi yayın organlarındaki medya figürleri göç, İslam ve demografik "tehditler"i giderek daha fazla birbirine bağlıyor.
Bu söylemin normalleşmesi, güvensizlik ve reddetme ortamını körüklerken, İslamofobik eylemler de artıyor.
Fransa İçişleri Bakanlığı'nın 3 Temmuz 2025'te yayımladığı rakamlara göre, Müslüman karşıtı eylemler 2025 yılının Ocak-Mayıs ayları arasında, 2024'ün aynı dönemine göre yüzde 75 arttı.
Bu eğilim, nefret söyleminin yaygınlaşması ile şiddetin ortaya çıkması arasındaki ilişkiyi ortaya koyuyor.
Siyaset bilimci ve göç uzmanı Catherine Wihtol de Wenden, bu durum karşısında bu tür bir araçsallaştırmaya karşı uyarıda bulundu.
Anadolu Ajansı'na konuşan Öztürk, "Öfkeli aşırı sağ her zaman saldırmak için silahlanma eğilimindedir. Kendilerini, kendi icat ettikleri bir düşmana karşı haçlılar olarak görüyorlar" dedi.
Araştırmacı, "büyük ikame"nin "demografik bir gerçeklik değil, siyasi bir mit" olduğunu vurguladı.
Demografik veriler, Avrupa nüfusunun %10'unun, Fransa'da ise %10,7'sinin göçten oluştuğunu gösteriyor; bu da sözde "yerine koyma" olmaktan çok uzak.
Aşırı sağ çevrelerde ortaya çıkan bu teori, Avrupa nüfusunun yerini Avrupa dışı, çoğunlukla Müslüman, Hristiyan olmayan nüfusun aldığını ileri sürüyor.
Yazar Renaud Camus tarafından 2010'lu yıllarda popülerleştirilen bu kavram, daha sonra Eric Zemmour ve destekçileri tarafından kamuoyunda tartışılmaya başlandı.
Wihtol de Wenden, göçün tarih boyunca toplumlara eşlik eden "yavaş, sürekli ve doğal bir olgu" olduğunu söyledi.
"Büyük bir yer değiştirme" efsanesinin, modern ideologlar tarafından yeniden canlandırılan ortaçağ istilası hayalinden kaynaklanan "atalardan kalma bir korkudan" başka bir şey olmadığını ileri sürdü.
Medya, özgürlük ve sorumluluk
İçişleri Bakanlığı verilerine göre, Ocak-Mayıs 2025 arasında Müslüman karşıtı eylemlerde yüzde 75'lik artış yaşanması, nefret söyleminin normalleşmesiyle körüklenen "sıradan bir radikalleşmeye" işaret ediyor.
Genellikle "ifade özgürlüğü" çağrıları kisvesi altında yapılan bu tür söylemler medyada çoğaldı.
Wihtol de Wenden'e göre bu özgürlük "nefretin başladığı yerde biter." Fransız yasalarının, özellikle 1972 ve 2000 yasalarının, ırksal veya dinsel ayrımcılığı kışkırtan söylemleri cezalandırdığını hatırlattı.
Bu yasal çerçeveye rağmen bazı medya kuruluşları damgalayıcı iddialarda bulunmaya devam ediyor: Eylül ayında bir CNews yorumcusu, "Müslümanlar 2050 yılında çoğunluk olacak" iddiasında bulunurken, bir France Info gazetecisi onları "doğası gereği antisemitik bir demografik tehdit" olarak tanımladı.
"Bu demokratik bir tartışma değil. Nefreti meşrulaştıran bir korku stratejisi." dedi.
"CNews ifade özgürlüğünün alanı değildir. Korkuyu körükleyen ve şiddet eylemlerini meşrulaştıran tehlikeli bir söylemdir."
Normalleşmenin rahatsız edici iklimi
Tehlikenin sadece sözlerde değil, aynı zamanda bunların ilham edebileceği eylemlerde de yattığı konusunda uyardı.
Wihtol de Wenden, kimlik takıntılarını şiddete dönüştüren militanlar için kullandığı bir terim olan "öfkeli aşırı sağ"dan bahsediyor.
"Tehdit altında olduğuna inandıkları bir medeniyeti savunmaya çalışan haçlılar gibi davranıyorlar" dedi.
Bu tür şiddetin son örnekleri arasında, 24 yaşındaki Aboubakar Cisse'nin camide namaz kılarken bıçaklanarak öldürülmesi ve göçmen kabul merkezinin açılmasının ardından evi ve arabası ateşe verilen Saint-Brevin-les-Pins belediye başkanına yönelik saldırı yer alıyor.
Wihtol de Wenden ayrıca göçmen karşıtı duyguların yabancıların çok az olduğu bölgelerde daha güçlü olduğunu ve bu korkunun gerçeklikten büyük ölçüde kopuk olduğunu belirtti.
Medyanın "kültürel düşman" inşa etmesinin, ırkçılığın normalleştirilmesini pekiştirdiğini söyledi.
"Çeşitlilik zenginliktir. Kendini yenilemeyen bir toplum sonunda ölür," diye sözlerini tamamladı.