“Bu ne küstahlıktır ki Elefteria (Rumca gazete) ‘Ankara’nın şantaj politikası, aynı zamanda Kıbrıs Türklerinin harp hazırlıklarının da sebebini teşkil etmektedir’ demektedir. Buna ‘gözündeki merteği görmeyip başkalarının gözünde çöp arama derler’. 1960’a kadar gizli yollardan 1960’tan sonra ellerinde ve kontrollerinde bulunan limanlardan serbestçe ve korkusuzca her türlü silahı Ada’ya yığanların, Türkleri harp kundakçılığı ile suçlamaları ve kendilerinden başka kimseyi kandıramayacaklarını hala idrak edememeleri de şayanı hayrettir”. 1969

 

                                                                                             Dr. Fazıl KÜÇÜK

 

         Son dönemde ivme kazandırılmaya çalışılan Kıbrıs müzakerelerinde gelinen nokta ortalıklarda duruyor. Uluslararası toplumun önde gidenlerinin gözleri önünde yaşananların mutlaka not edildiğini düşünmek istiyoruz. Semerini dövemeyen affedersiniz eşeğini döver örneğinde olduğu gibi BM Genel Yazmanının yanında danışmanı Espen Eide Anastasiyadis’in hışmına uğradı. Anastasiyadis Eide’nin “Türkiye’yi ve Türk işgalini haklı göstermek tezini Ankara’nın uzlaşmaz tutumunu gizlemek ve kamuoyu önünde yalan söylediğini” söylüyordu. Bununla yetinmeyerek Eide’yi Türkiye’nin temsilcisi gibi hareket etmekle suçladıktan sonra toplantı tutanaklarını açıklayacakları tehdidinde bulunuyordu. Tehdidine prim verilmeyince yaladığını tükürmek durumunda kaldı.

Bay Anastasiyadis’in kendi suçunu, uzlaşmazlığını unutturmak için tehdit yolunu seçtiğini rahatlıkla kaydetmek istiyoruz. Rum Haber Ajansına konuşan Eide ise Crans Montana görüşmelerini değerlendirirken “Bir grup insan çok karışık bir sorunu çözmek için bir araya geldiğinde başarısız olduklarından herkesin kendine düşen rolü düşünmesi gerektiğini” belirtiyordu. Söyleşisinde “Antlaşma Paketinden de söz eden Eide, “Garantiler Anlaşmasının yerini alacak bir uygulama mekanizması, askerlerin geleceği, dönüşümlü Başkanlık özel bir bölgenin geleceği ve mülkiyet – toprak rejimi ile Türk yurttaşlarına uygulanacak özel uygulama” gibi altı stratejik konu olduğundan söz ediyordu. Görünen o ki hiçbir konuda uzlaşmanın olmadığıdır.

Hal böyle iken Rumların Eide’den önce bu görevde bulunanlara da benzer saldırılarda bulundukları unutulmamıştır. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşunda Yüksek Mahkeme Başkanlığı yapmış olan Prof. Dr. Ernest Fortshoff’a ve yardımcısı Dr. Christian Heinze uyguladıkları asılsız suçlamalar nedeniyle bilenlerin anımsaması bilmeyenlerin öğrenmesi için yeniden yazıyoruz. Makarios’a gönderdiği 21 Mayıs 1963 günlü mektubunda Fortshoff, “… Almanya’ya döndükten sonra öğrendiğime göre Dr. Christian Heinze, birkaç hafta dedektiflerin takibine maruz kalmıştır. Türk tarafından rüşvet alarak bazı belgeleri verdiği iddia edilmiştir. Hatta Dr. Christian Heinze’in lüks hayat sürdüğü ve maaşıyla mütenasip (uygun olmayan) alış verişler yaptığı ileri sürülmüştür” dedikten sonra yapılan suçlamaları reddediyordu. “… Mahkemede daha ileri işbirliği olanaklarını hadiseler kesin olarak mahvetmiş olduğu cihetle iyice düşündükten sonra neticeleri göze almaya karar vermiş bulunuyorum. Kıbrıs’ın politik hayatının en kritik safhasında böyle bir karar vermek mecburiyetinde kalışımdan açıkça çok müteessirim. Fakat başka çarem kalmamıştır” diyerek görevinden ayrılıyordu. Aynı mektubu Cumhurbaşkanı Yardımcısı Dr. Fazıl Küçük’e de gönderiyordu. Fortshoff’un ayrılmasından kısa süre sonrada yardımcısı Dr. Heinze’de görevinden ayrılıyordu. Bu nedenle kişiler değişse de Rumların tutumunda herhangi bir değişiklik yaşanmıyor… Biline…

Günümüze de ışık tutacak bir söyleşiden daha söz etmek gerektiğini düşünüyoruz. 30 Aralık 1963 günü Almanya’da Heidelberg’de UPA muhabirinin sorularını yanıtlayan Fortshoff şunları söylüyordu. “…Bütün bunlar Makarios’un Kıbrıs Türklerine Anayasada tanınan haklarını ortadan kaldırmak istenmesinden doğmaktadır.

Makarios, Kıbrıs Türklerinin haklarını açıkça gasp etmeye başladığı andan itibaren şimdiki durumun doğması kaçınılmazdır.

Bu kanlı olaylar bir birini takip eden birçok olayların neticesidir. Karışıklık olacağını tahmin ediyordum. Ama bu kadar korkunç olacağını asla tahmin etmemiştim” diye konuşuyordu. Makarios’un isminin yerine Anastasiyadis’in ismini veya bir başkasını yazarak okuduğumuzda değişen bir şeyin olmadığı gerçeğini yaşıyoruz.

Karşı tarafın yıllardır bulundukları noktadan geri adım atmadıkları bilindiğine göre kendimize çeki düzen vererek devletimizi güçlendirmemiz gerekiyor mu ne…

SEVGİ ile kalınız…