Alınganlık, kişinin söylenen sözleri ya da yapılan davranışları kendine yönelik bir tehdit, küçümseme ya da dışlanma işareti olarak algılamasıdır. Çocuklukta daha az rastlanan bir durumken, ergenlikte bu davranışın sıklaşmasının altında yatan nedenler oldukça karmaşıktır.Ergenlik dönemindeki birey sıklıkla “Ben kimim?” sorusuna yanıt ararken, inşa ettiği yeni “benlik” hissi, henüz çimentosu kurumamış bir duvar gibi kırılgandır. Bir eleştiri, sadece bir davranışa yönelik bir söz değil, bu değerli ve korunması gereken “ben”e yönelik bir saldırı olarak algılanabilir.Örneğin, ergenin sevdiği bir müzik grubunu paylaşması üzerine söylenen, “Bu grup biraz gürültülü değil mi?” gibi nötr bir yorum, ergenin zihninde “Senin müzik zevkin kötü”, hatta “Zevksiz ve anlaşılmamış birisin” anlamına gelebilir. Çünkü müzik zevki, onun kim olduğunu tanımlayan temel taşlardan biridir. Ergenin dünyasında ebeveynlerin yerini büyük oranda akranları alır. Akran grubundaki statü onlar için hayati öneme sahiptir. Bu nedenle, dışarıdan gelen her türlü geri bildirim, bu statüyü etkileyecek bir veri olarak işlenir. Basit bir şaka bile, derin bir reddedilme duygusu olarak yankılanabilir. Aslında bunu, bir sosyal onay arayışının abartılmış hali olarak yorumlayabiliriz. “Gözlüklerini değiştirmişsin” gibi nötr bir cümle bile, “Beğenmediler mi acaba?”, “Çok mu garip görünüyorum?” şeklinde içsel bir söyleme dönüşebilir. Bu, bir sosyal hayatta kalma içgüdüsünün abartılmış halidir. Ergenler, kendileri hakkında zaten oldukça eleştirel bir iç sese sahiptir. Dışarıdan gelen en ufak bir olumsuzluk, bu içsel eleştirmeni tetikler ve onu adeta doğrular. Ebeveynin, “Odana çeki düzen versen iyi olur” uyarısı, ergenin zihninde “Zaten dağınık ve düzensiz biriyim, herkes de bunun farkında” şeklinde yankılanır. Dış dünyadan gelen her olumsuz geri bildirim, ergenin kendi kendine yönelttiği, zaten var olan eleştirel iç sesi tarafından güçlendirilir ve büyütülür. Bu alınganlık davranışını “aşmasını beklemek” yerine, onunla nasıl başa çıkacağımızı öğrenmek,