Ekonomi ile şiddeti bağdaştırabilir misiniz?

Şöyle bir baktığınızda ikisi de ayrı ayrı olgular diyebilirsiniz.

Geçtiğimiz gün bu köşede bütçelerde yangın var diye bir yazı yaşmış ve pahalılıktan, gelen zamlardan söz etmiştim.

Önceki gün “Şiddetsiz Toplum Derneği” yine hayat pahalılığından yakınan bir açıklama gönderdi.

Bu açıklamada pahalık “Ekonomik şiddet” olarak değerlendirilmiş.

Yani ekonomi ile şiddet yan yana getirilmiş.

Şöyle bir düşündüğünüzde şiddetin sadece dayakla, sopayla, silahla olacak hali yok ya, bu da bir anlamda şiddet.

 

***

 

Şiddetsiz hayat elbet herkesin en büyük dileğidir.

Günümüzde insana şiddetin yanı sıra ekonomik şiddet de had safhaya ulaştı.

Şiddetsiz Toplum Derneği, hayat pahalılığının ve hızlı fiyat artışlarının, ağır ekonomik şiddete dönüştüğünü belirtiyor ve  bu şiddetin sona ermesi için üretici, tüketici, özel sektör ve devlet dayanışmasına, yerelden ülke düzeyinde kooperatifleşmeye gerek bulunduğunu ifade ediyor.

 

***

 

Türk-İş tarafından yapılan hesaplamalarda, dört kişilik bir ailenin Ağustos 2018 ayına ilişkin açlık sınırı 1.812 lira olarak belirlendi. Ağustos 2018 ayına ilişkin yoksulluk sınırı ise 5.904 lira. Eşi çalışmayan iki çocuklu bir asgari ücretlinin eline 1.679 lirayı geçtiği düşünüldüğünde, bu asgari ücretli aileler açlık sınırının altında yaşamaktadırlar. Tüketici Hakları Derneğince açıklandığı üzere,  TÜİK’in hane halkı kullanılabilir gelir dağılımı ile Türk-İş’in yoksulluk sınırı rakamlarına göre, halkın yüzde altmıştan fazlası yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Bu durumda, yoksulluk sınırının altında kalan tüketiciler yeterli, dengeli ve sağlıklı beslenemiyor. Küçük çiftçi ve üretici ise; yem, gübre, tohum,  ilaç vb. ithal girdiler, mazot fiyatlarından başını alamamakta, ürünü yok pahasına komisyoncuya, tüccara, aracıya kaptırmaktadır.

Bu durum ülkemizde ekonomik şiddetin göstergeleridir.

 

***

 

Peki ne yapılmalı?

Şiddetsiz Toplum Derneği, bazı önerilerde de bulunmuş.

Ekonomik şiddete en fazla maruz kalan dar ve sabit gelirli, açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşayan geniş toplum kesimleri desteklenmeli, mevcut yurt kaynakları üretimde ve tüketimde etkin kullanılmalıdır. Bunun yolu ise üretimde verimlilik, tüketimde ise bilinçli tüketiciliktir.

Üretici ve tüketici kooperatifleri kurulmalı, bu alandaki mevzuat gözden geçirilmeli, bürokrasi azaltılarak, kurulacak kooperatiflere her türlü destek sağlanmalıdır.

Ekonomik şiddet de dahil, tüm şiddet çeşitlerinin sona ermesi için,  başta son günlerde bu şiddeti yoğun bir şekilde yaşamakta olan ülkemiz olmak üzere; her ülkede, insanların şiddetten uzak olarak; dernek, federasyon, konfederasyon, kooperatif, vakıf ve benzeri şekillerde örgütlenmeleri ve aralarında haklara uygun iletişim ve işbirliği kurmaları gerektiğini ısrarla ve inançla vurguluyoruz.

Bu iletişim ve işbirliği, çıkarlara değil, haklara dayanmalıdır.