Ülkenin başta Akdeniz ve Ege bölgeleri olmak üzere çeşitli bölgelerinde etkisi altına alın orman yangınlarından sonra şimdi Karadeniz’de sel felaketleri yaşanıyor.

Kastamonu, Bartın, Sinop, Rize gibi illerde yaşanan sel felaketlerinde can kayıpları da var.

Dere yataklarına yapılan apartmanlar, sanki şiddetli bir deprem yaşanmış gibi

çökmüş.

Ormanları kesip, yakıp, dere yataklarına apartmanları dikersek, olacağı bu.

Metrekareye 250 kilogram yağışın yaşandığı yerlerde doğa sanki intikam alıyor.

 

***

Orman yangınlarıyla daha tam anlamıyla baş edememişken, Muğla’da yangınlar devam ederken, yangın söndürme uçakları tartışılırken, şimdi de sel felaketleriyle baş etmek durumunda kalıyoruz.

Bu millet ne olursa olsun her türlü felakette mağdur olanların yanında olmaya devam ediyor.

Orman yangınlarında olduğu gibi sel felaketlerinde mağdur olanların da yardımına koşuyor.

 

***

Ama bu tür tehlikelerin geleceği bilinirken neden önceden önlem alınmıyor.

Sel felaketlerinde 5 kişinin hayatını kaybettiğini öğreniyoruz.

Kayıp olanlar var.

Dere yataklarına neden imar izni veriliyor, insanlar buralara neden yüksek yüksek binaları dikiyorlar.

Bu felaket sadece aşırı yağışlarda taşan dere yataklarında meydana gelmiyor.

Büyük kentlerde bile bu felaketleri yaşıyoruz.

 

***

Deprem riski olduğu bilindiği halde deprem yönetmeliklerine uygun olmayan binalar yapılıyor.

Ormanların dibine hatta içine termik santraller, tesisler yapılıyor.

Dere yataklarına binalar dikiliyor.

Aslında bunların sonunun ne olacağı biliniyor ama yine de yapılıyor.

Sonra da can kayıpları yaşanıyor.

Felaketler olduktan sonra da yaralar sarılmaya çalışılıyor.

Oysa sonuçlarının ne olacağı bilindiği halde bu felaketleri önlemek mümkün.

Ormanları yakarak, keserek, önlem alınmadan, araştırma yapılmadan yapılan binalar bu felaketlerin gelmesine neden oluyor.

Biz doğanın dengesini bozarsak, doğa da bizim dengemizi bozuyor.