Dendias, "Ege, binlerce değilse bile yüzlerce adaya dağılmış seyyar füzelerle korunacak. Ege’de denizi karadan kapatacağız" dedi. Oysa halen yürürlükte olan 1914 Altı Devlet Kararı, 1923 Lozan Antlaşması ve 1947 Paris Antlaşması gibi kritik metinler, Doğu Ege Adalarının silahlandırılmasını açıkça yasaklayarak Yunanistan'a yasal yükümlülükler getiriyor.

Uluslararası Anlaşmalar Silahlanmayı Yasaklıyor
Türkiye, Yunanistan arasındaki temel sorunları; kıta sahanlığı, karasular, FIR hattı, ihtilaflı bölgeler ve adaların silahlandırılması oluşturmaktadır. Türkiye, Doğu Ege Adalarının antlaşmalara aykırı biçimde silahlandırılmasını, Ege Denizi’nde birbiriyle bağlantılı ve Türkiye’nin temel hak ve çıkarlarını doğrudan etkileyen bir dizi sorundan biri olarak görmektedir.
Dışişleri Bakanlığı'nın değerlendirmesine göre, Yunanistan’a silahsızlandırılma şartıyla bırakılmış adaları düzenleyen başlıca uluslararası antlaşmalar şunlardır:
1914 Altı Devlet Kararı: Limni, Semadirek, Midilli, Sakız, Sisam, Nikaria adaları ile o tarihte Yunanistan’ın işgali altında olan diğer adalar silahsızlandırılmak koşuluyla Yunan hâkimiyetine bırakılmıştır.
1923 Lozan Barış Antlaşması: 1914 Kararı'na atıfta bulunularak teyit edilmiş; Midilli, Sakız, Sisam ve Nikaria'nın silahsızlandırılması düzenlenmiştir. Antlaşmaya ek Boğazlar Sözleşmesi’nde ise Limni ve Semadirek'in ne şekilde silahsızlandırılacakları düzenlenmiştir.
1947 Paris Barış Antlaşması: Meis ve 12 Adalar, silahsızlandırılmak kaydıyla Yunanistan’a bırakılmıştır.
1936 Montrö Boğazlar Sözleşmesi: Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin ilgili hükümlerinin yerini almış, ancak Sözleşme’de Limni ve Semadirek’in silahlandırılabileceğine dair bir madde yer almamıştır.
Bu antlaşmalar halen yürürlüktedir ve Yunanistan’ı yasal olarak bağlamaktadır. Yunanistan, uluslararası hukuka aykırı biçimde 1960’lardan beri adaları silahlandırarak bu taahhütlerini ihlal etmektedir. Türkiye, bu ihlalleri başından itibaren hem ikili düzeyde hem de BM ve NATO gibi platformlarda protesto ederek hukuki tutumunu kayda geçirmektedir.

Uzmanlardan Ortak Görüş: Türkiye Hukuken %100 Haklı
Uzmanlar, Yunanistan Savunma Bakanı Dendias’ın açıklamalarının, Türkiye-Yunanistan ilişkilerindeki gerilimi tırmandırdığı ve hukuki açıdan temelsiz olduğu görüşünde birleşiyor.
Emekli Büyükelçi Uluç Özülker: Bu tutumu "düşmanca ve neredeyse savaş ilanına yakın" olarak niteledi. Türkiye’nin 12 milin savaş sebebi olduğu uyarısının ortada olduğunu belirterek, Yunanistan’ın yakın adaları bir çatışmada 24 saat içinde kaybetmesinin kaçınılmaz olacağını söyledi. Türkiye'nin, Lozan'dan başlayarak tüm düzenlemeler ışığında bu konuda hukuken %100 haklı olduğunu vurguladı.
Emeritus Prof. Dr. İlter Turan: Bu hareketin iyi komşuluk ilişkilerine ve karşılıklı güvene aykırı olduğunu belirtti. Silahlanmanın, Türkiye’nin hava gücünün etkisizleştirilmek istenmesi amacıyla yapıldığını ancak Türkiye’nin bu bölgede kendi hava gücünü kullanabilmesini önleyecek ciddi imkânları bulunduğunu ifade etti.
Prof. Dr. Yücel Acer (DEHUKAM Baş Araştırmacısı): Yunanistan’ın bu eylemlerinin uluslararası hukuku açıkça ihlal ettiğini belirtti. Bu ihlallerin Türkiye’ye, Lozan Antlaşması’nın adalar üzerindeki egemenliği düzenleyen hükümlerini askıya alma hakkı verebileceğini ve egemenlik meselesinin Yunanistan ile tekrar müzakere edilmesini talep etme hakkı doğuracağını vurguladı.
BM'de Kayda Geçirildi: Kilit Adalar Silahlandırılıyor
Türkiye’nin itirazına rağmen silahlandırılan adalar arasında, Yunanistan’ın en büyük adaları olan Midilli, Rodos ve Sakız Adası da bulunmaktadır.
Boğaz önü adaları olarak tabir edilen Yunan adaları Limni ve Semadirek ile Türk adaları Gökçeada ve Bozcaada Lozan Antlaşması’nın 4. maddesiyle askerden arındırılmıştı. Türkiye'nin 1936'da Montrö'ye dayanarak Boğazları ve Boğaz önü adalarını silahlandırmasına karşın, Türkiye, Montrö Sözleşmesi’nde Limni ve Semadirek’in silahlandırılmasıyla ilgili hüküm olmadığını belirtmektedir.
Türkiye, Yunanistan’ın hukuka aykırı tutumunu 2021 yılının Temmuz ve Eylül aylarında gönderdiği iki mektupla BM Genel Kurulu ve BM Güvenlik Konseyi’nin dikkatine taşımış ve bu mektuplar BM Hukuk İşleri Ofisi’nin kayıtlarına geçmiştir.







