Her yıl 17 Haziran’da kutlanan "Dünya Çölleşme ve Kuraklıkla Mücadele Günü", bize doğanın sessiz çığlığını bir kez daha hatırlatıyor. 2025 yılının teması ise oldukça net: "Toprağı Onarın." Peki bu çağrıya ne kadar kulak veriyoruz? Kuruyan nehir yatakları, çatlayan topraklar ve göç eden canlılar bize yeterince mesaj veriyor ama biz ne kadar farkındayız?
Çölleşme ve kuraklık, yalnızca uzak ülkelerin sorunu değil. Türkiye topraklarını da tehdit altında. Tarım alanlarımız küçülüyor, su kaynaklarımız azalıyor. Her geçen yıl, iklim krizi hayatımıza biraz daha fazla dokunuyor. Ama hâlâ toprağın kıymetini tam anlamıyla kavrayabilmiş değiliz.
Toprağı onarmak, sadece bilim insanlarının, çiftçilerin ya da devletin görevi değil. Hepimizin sorumluluğu var. Şehirde yaşayan bir birey bile bu sürecin bir parçası olabilir. Nasıl mı?
* Su tasarrufu yaparak,
* Yerel ve mevsimsel ürünler tüketerek,
* Atıklarımızı azaltarak ve geri dönüştürerek,
* Ağaçlandırma çalışmalarına destek vererek,
* Toprak dostu ulaşım yöntemlerini tercih ederek.
Bunlar küçük adımlar gibi görünebilir ama toprağın dili sadedir; onunla kurduğumuz ilişki samimi olursa karşılığını verir. Unutmayalım ki, toprak yalnızca üzerinde yürüdüğümüz zemin değil. O, yaşamın ta kendisi. Gıdamızın, suyumuzun, hatta soluduğumuz havanın bile başlangıç noktası.
Bugün bir kez daha düşünme zamanı: Biz doğaya ne veriyoruz ki, ondan bu kadar çok şey bekliyoruz?
Doğayı korumak için attığımız her adım, aslında kendimizi ve geleceğimizi korumaktır. Toprağı onarmazsak, yarınımız da kurur.