İnsanoğlu, varoluşundan bu yana aynı sorunun peşinde:

Zaman yenilebilir mi?

Ölüm ertelenebilir mi, yoksa ömür dediğimiz şey zaten bizim değil mi?

Kutsal kitaplarda Hz. Nuh’un 950 yıl, Hz. Âdem’in 930 yıl yaşadığı anlatılır. Bazı peygamberlerin ve ilk insan nesillerinin 800–900 yılı bulan ömürleri, bugünün insanı için neredeyse hayal gücünü zorlayan bir gerçeklik gibi görünür.

Peki, bu anlatılar neyi işaret ediyor?

Gerçekten bir zamanlar insan 900 yıl yaşayabiliyor muydu, yoksa burada biyolojiden çok hikmet mi konuşuyor?

İlk Nesillerin Sırrı: Fıtrata Yakınlık

Kutsal metinlerdeki bu uzun ömürler, çoğu zaman Tanrı’nın özel lütfuna, fıtratla uyum içinde yaşanan bir döneme işaret eder.

O çağların insanı; doğayla, toprakla, suyla, nefesle ve kâinatla bütünleşmişti.

Yediklerinin doğallığı, hayat temposunun sadeliği, bedenin ilahi düzenle daha uyumlu çalışmasını sağlıyordu.

Kısacası insan, fıtratına daha yakındı.

Bugün ise modern yaşam, bu doğal dengeyi altüst etmiş durumda.

Hız, stres, kimyasallar, yapay gıdalar ve şehirleşme; insan ömrünü uzatmak yerine kısaltıyor.

Bilim ve teknoloji ilerledikçe, “daha uzun yaşamak” istiyoruz ama “daha iyi yaşamanın” yolunu unutuyoruz.

Bilimin Söylediği: 120 Yıl Sınırı

Biyolojiye göre insan vücudunun sınırı yaklaşık 120 yıl.

DNA’mızın uçlarında yer alan telomerler, hücrelerin bölünme sayısını belirliyor.

Her hücre bölünmesinde telomerler biraz daha kısalıyor, sonunda hücre yaşlanıyor ve ölüyor.

Bu, tıbbın “Hayflick limiti” dediği biyolojik gerçek.

Bugün yaşlanma bilimi bu sınırı aşmaya çalışıyor.

Telomeraz enzimini etkinleştirerek hücreleri genç tutmak, gen düzenleme teknikleriyle yaşlanmayı geciktirmek, senolitik ilaçlarla ölü hücreleri temizlemek gibi yöntemler gündemde.

Bazı bilim insanları, insan ömrünün 150 ila 200 yıla kadar uzatılabileceğini iddia ediyor.

Ama burada asıl mesele şu:

200 yıl yaşamak, gerçekten yaşamak mıdır?

Ölümsüzlük Arayışı: Bilgelik mi, Kibir mi?

İnsanoğlu tarih boyunca ölümsüzlüğü aradı.

Fakat her çağda, aynı gerçekle yüzleşti:

Ölümü yenmek mümkün değil; asıl mesele ölümü anlamak.

Kur’an’ın “Her nefis ölümü tadacaktır” (Âl-i İmrân, 185) buyruğu, aslında hayatın merkezine yerleştirilen bir dengeyi anlatır.

Ölümsüzlük arzusu, bir noktadan sonra haddi aşan bir kibir haline gelebilir.

Bilim, insanın ömrünü uzatsa bile ruhunu genç tutabilecek midir?

Ruh yaşlanırsa, bedenin genç kalmasının ne anlamı kalır?

Peygamberlerin uzun ömürleri, bize bir biyolojik mucizeden çok bir manevî öğüt verir.

900 yıl yaşamak değil, 90 yılda 900 yılın hikmetini sığdırabilmek…

Asıl mesele tam da budur.

Gerçek Uzunluk: Anlamda Saklı

Bugün insanın ömrü değil, ömür kalitesi tartışılıyor.

Hızla yaşayan, çabuk tüketen, sabırsız bir çağdayız.

Zamanın uzaması değil, derinleşmesi gerekiyor.

Hz. Nuh’un ömrü, sadece 950 yılı değil; sabrın, azmin, inancın sembolüdür.

Teorik olarak insan ömrü 150, belki 200 yıla uzayabilir.

Ama ruhsal olarak küçülen bir insan için bu, bir lütuf değil, bir yüktür.

Belki de insanoğlunun ulaşabileceği en büyük ölümsüzlük;

yılları uzatmak değil, anlamı büyütmektir.

Çünkü insanı ebedîleştiren şey, bedeni değil; izidir, duasıdır, mirasıdır.

AZ DA SAĞLIK…

Peki Gençliği Uzatmak Mümkün mü?..

Bilim, insan ömrünü uzatmanın eşiğinde.

Ama aynı bilim, gençliği koruma konusunda hâlâ çaresiz.

Yaşlanmanın biyolojik saatini durdurmak için genetik mühendisliği, kök hücre tedavileri, telomer uzatıcı ilaçlar deneniyor.

Ancak bedenin yaşını geri almak, ruhun yorgunluğunu silmeye yetmiyor.

Bugün birçok insan kırkında genç görünüyor ama yirmisinde taşıdığı heyecanı çoktan kaybetmiş durumda.

Kutsal metinler, “gençlik” kavramını biyolojik değil, ruhsal bir dirilik olarak tanımlar.

Kur’an’da gençler, inançta sebat edenlerdir; yaşla değil, imanla tanımlanır.

Dolayısıyla gençliği uzatmak, cildi gergin tutmak değil; kalbi diri tutmaktır.

Modern tıp, zamanı yavaşlatabilir.

Ama kalbi diri tutan tek güç hâlâ aynıdır:

İnanç, umut ve anlam.

Gerçek gençlik, laboratuvarda değil; insanın içinde yenilenen o kudrette saklıdır.

DOĞRU SÖZ…

Kuvvete dayanmayan adalet aciz, adalete dayanmayan kuvvet zalimdir….