“Hangi teklifleri sunarsak sunalım, hangi tavizleri verirsek verelim, alacağımız cevabı şimdiden biliyoruz. Kahin olmaya lüzum yok. Zaten Rum tarafının iyi niyeti olmuş olsaydı 1968’lerde başlatılan görüşmeler hiç olmazsa birkaç sene içinde müspet sonuç verebilirdi. Oldu mu? Olmadı. Altı sene Kıbrıs içinde ve dışındaki toplantılarda işi yokuşa süren Rumlar olmadı mı?”1978

                                     

                                                                                             Dr. Fazıl KÜÇÜK

 

         Birleşik Amerika Devletlerinde Donald Trump’ın Başkan seçilmesi sonrasında başlattığı gerilim politikası hızını arttırarak devam ediyor. Rusya ile Suriye konusunda yaşanan gerilimi, işgüderlik görevlilerinin karşılıklı olarak sınır dışı etme noktasına kadar taşındı. Amerikan Kongresi’nde, “Amerika’nın Düşmanlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Yasası” kabul edildi. Böyle bir kabulden sonra yeniden Soğuk Savaş dönemine mi giriyoruz? sorusu sorulmaya başlandı. Uygulandığı dönemlerde yoğun çatışmalar yaşanırken komünizm tehlikesi ve tehdidi öne çıkarılıyordu.

İkiz kulelere 11 Eylül’de yapılan saldırı sonrasında komünizm tehdidinin yerine İslam düşmanlığı öne çıkarılıyor oldu. Sovyetler Birliğinin dağılması ve tek kutuplu dünyaya kapının aralanması ile bu düşmanlığın ivme  kazanması sonrasında Irak ve Suriye’de iç savaşa dönüşmüş durumdadır. Beklenmedik anlarda bir araya gelen terör gruplarının bir süre sonra bir birleri ile çatışır noktaya taşındıkları biliniyor. Özet olarak bölgede kimin kimle savaştığını tam olarak kestirmenin olanaksız ötesi olduğunu kaydetmek durumundayız. Yaşananları bir Fransız söylemi ile “Birbirine benzeyenler bir araya gelir” diye değerlendirmek gerektiğini söylemek istiyoruz.

BM Genel Yazmanının Kıbrıs Özel Temsilcisi Espen Barth Eide’nin bir süredir yürüttüğü adanın yeniden birleştirilmesi görüşmelerinden beklenen sonucu alamadan ayrıldı. Görevde olduğu sürede zaman, zaman eleştirdiğimiz Eide’nin önümüzdeki ay ülkesinde yapılacak olan seçime katılacağı belirtiliyor. Adanın birleştirilmesi konusunda başarılı olmasa da ülkesinde başarılı olacağını düşünüyoruz. En azından karşısında Kıbrıs Türklerinin bütün iyi niyetli çabalarını engellemek için uğraş verecek bir Rum liderliği olmayacaktır.

 Yeni siyasi yaşamında kendisine başarılar dilerken görevde bulunduğu süre içerisinde adadaki çözümsüzlüğün nedenlerinin Odunumun parasının ötesinde nedenleri ile niçinleri olduğu gerçeği ile de yüzleşmiş olduğunu düşünüyoruz. Kıbrıs’ta bulunduğu sırada edindiği izlenimlerinin benzer uyuşmazlıklarda yolunu aydınlatacağını da belirtmek istiyoruz. En azından yaşadığı sıkıntılarını yazması gerektiğini ve öğrenmek gibi bir hakkımızın olduğuna vurgu yapmak istiyoruz. Anılarını yazarken Kıbrıs Türklerine karşı yapılmış olan haksızlıkların da belirtmesini bir kazanım olarak alacağız.

Eide’nin öncesinde görev yapanların sayısı diğer sorumlu görevlilerle birlikte kaç kişi olduklarının önemi, dünya nüfusu dikkate alındığında cim karnında bir nokta bile değildir. Bu sayıdaki kişinin Kıbrıs uyuşmazlığını öğrenmesi yine de kazanımdır. Bu nedenle çözümün Hoca Nasrettin’in koyunların yünlerini toplayıp borcunu ödemek öyküsündeki düşüncesi ile birebir örtüşüyor. 

Kıbrıs Türkleri adına görüşmelere katılan müzakereci Özdil Nami’nin Bayrak televizyonunda katıldığı bir programda Cenevre sürecini değerlendirirken “Bu süreç garantiler yüzünden veya asker sayısındaki fikir ayrılığından çökmedi. Esas çökme sebebi Rum tarafının yeni adım atmayı reddetmesi oldu” diyordu. Bundan sonraki hedefi de belirten Nami, “dünya lisanını kullanarak Rum tarafını çözüme zorlamak olarak” öngörüyordu. Bu hedefi ortaya koyarken Kıbrıs Türklerinin de bilgi sahibi yapılarak birlikte hareket edilmesinin sağlanmasını belirtmek istiyoruz.

Ortaya konulan bu süreci kaçan tazıyı yakalamak isteyen tavşan örneğinde olduğu gibi değerlendirmemiz gerekiyor mu ne…

SEVGİ ile kalınız…