Pandemi sürecinin en önemli kahramanlarıydı sağlık çalışanları.

Halen öyleler gerçi.

Hastanelerde çalışan doktoru, hemşiresi, hasta bakıcısı, idari personeli, canlarını dişlerine takarak süreç içersinde çalışmalarını sürdürdüler.

Çoluk-çocuklarından aylarca uzak kaldılar, ailelerine hasret günler geçirdiler.

Canlarını verdiler, canlarını.

Belki şu sıralar yoğunluk biraz azalmış da olsa, yine canla-başla çalışmalarına devam ediyorlar.

O süreç içersinde her akşam saat 21.00’de balkonlara, pencerelere çıkarak onlara alkış tuttuk. Onların yanında olduğumuzu göstermeye çalıştık.

 

***

Tam da o sıralarda sağlıkta şiddeti önleme yasası gündemdeydi.

Uzun süredir bekletilen yasa o dönemde çıktı.

Yasa çıktı ama sağlıkta şiddet yine önlenemiyor.

Hastalar olsun, hasta yakınları olsun sağlık çalışanına şiddet uygulamaya devam ediyor.

Sağlıkçılar geçmişte de bu konuda çok çekti.

İnsanlara hayat vermek için yemin etmiş, onları sağlığına kavuşturmak için dişini tırnağına takan, doktorları öldürdüler doktorları.

 

***

Sağlık çalışanlarımızın ne denli değerli olduklarını bu salgın döneminde çok daha iyi anladık.

Hani bir söz vardır hastaneler için.

“Allah ne düşürsün, ne de eksik etsin” diye.

İnsanın hayatında sağlığının bozulması da var.

İşte o zaman sağlıkçılar, hastaneler o kadar değerli ki.

 

***

Sağlık çalışanlarının doktorların büyük bölümü de dahil, ekonomik zorluklar içinde olduğunu biliyoruz.

Salgın sürecinde mesai mevhumu nedir bilmeden gece-gündüz çalışan sağlıkçıların haklarını verebiliyor muyuz?

Verdiğimiz pek söylenemez.

Onları alkışladığımız süre içinde, en önemli sözlerden biri de;

“Sağlıkçıların hakkı ödenemez” olmuştu.

Gerçekten de sağlıkçıların hakkı ödenmiyor.