“Rumların istediği, Türk halkına her türlü yaşama imkanını vermeyecek bir idare kurmaktır. Ufak, ufak zümrelere ayıracakları toplumu ekseriyet arasında ezmek, onları her türlü yaşam imkanlarından mahrum etmektir. Bu sakat ve tehlikeli yolda yürüyenlere de pek haklı olarak karşı taraf ne bugün ve ne de yarın itimat edemez, etmeyecektir. İtimatsızlık ve korku içinde kimsenin yaşamasına imkan yoktur. Kendi selametini ve emniyetini aramak daima tehlike içinde olana düşen bir vazifedir. Bu emniyet çarelerine başvuranlara, ‘Türkler ayrı yaşamak ayrı kalmak istiyorlar’ diye boğuk sesler çıkarmak hakkını nereden buluyorlar? Bütün ayrılığın gayrılığın bir numaralı adamları kendileridir.

Bir halk ki kendi evine gitmekten mahrumdur, bir halk ki emniyet ve selameti silahın ucundadır, bunun körü körüne düşman kucağına sığınak aramasına imkan ve ihtimal var mıdır?” 1969

 

                                                                                   Dr. Fazıl KÜÇÜK

 

Crans – Montana’da yapılmış olan Kıbrıs müzakerelerinin beklentilere yanıt vermediği biliniyor. BM Genel Yazmanı’nın büyük savlarla katıldığı toplantılarda düşlediği sonucu alamadı. Bay Antonio Guterres’in yeni bir başlangıç için kolları sıvadığını kaydetmek istiyoruz. Ulaşılan bu sonucu diplomatik yaşamındaki başarısızlık olarak kabul ediyor olması görevde kalacağı süre içinde daha çok sayıda Kıbrıs müzakerelerini düzenleyeceğinin de habercisidir. Türkiye Kıbrıs’ın garantörü ülke olarak yapılan toplantının son toplantı olacağının hesabını yapıyordu. Buna karşın karşı tarafın uzlaşmazlığı nedeni ile amacına ulaşamadı.

Kıbrıs uyuşmazlığının dünya kamuoyuna çıkarıldığı günden itibaren Türkiye sürekli olarak uzlaşmacı yaklaşımlar sergilemekten geri durmuyordu. Son toplantıları izleyen yabancı gözlemciler de Rum tarafının uzlaşmazlığına bizzat tanık oldular. Masadan ilk kez kalkan tarafın Rum tarafı olduğunu da gördüler. Bu durumda BM artık iyi niyet sorumluluğunu bir köşeye bırakarak Türklerin haklılığını ısrarla belirtmesi gerekiyor. Aksi halde sadece buradan sempati topladığımız kanısı ile sevinir dururuz.

Önümüzdeki dönemde görüşmelere yani bir başlangıç eğer yapılacaksa Eide’nin tutumu ve hazırlayacağı raporun önemli olacağını şimdiden belirtmek istiyoruz. Yukarıda da belirttiğimiz gibi Türkiye’nin ve Kıbrıs Türk tarafının dünya kamuoyu önünde gösterdikleri iyi niyetin bu raporda belirtilmesi gerekiyor. Rum kesiminin uzlaşmaz tutumunun özellikle vurgulanmasını kaydetmek istiyoruz. Gelinen bu noktadan sonra BM’in Kıbrıs uyuşmazlığı konusuna bu gelişmelerin ışığında yeni değerlendirme yapması kaçınılmazdır. Bildik yöntemlerle konunun çözülemeyeceğine bizzat Genel Yazman da tanık olmuştur. Adada çözüm olmazsa görevli Barış Gücü’nü çekerim dayatmalarının BM ilkelerine de aykırı olduğunu da belirtmek istiyoruz. Böyle bir yaklaşım ise çocukça bir yaklaşımdır.

Adanın çevresinde uluslararası alanda mendil büyüklüğündeki ülkenin ilan ettiği Münhasır Ekonomik Bölgede Fransız Total şirketi hidrokarbon arama çalışmalarına başlamış bulunuyor. Fransa Savunma Bakanı Florence Parly, çalışmaları yerinde izlemek ve yetkililerle görüşmek üzere tozlu ayakları ile adaya geldi. Larnaka limanında demirli bulunan ülkesine ait savaş gemilerini de ziyaret etti. Türk Deniz Kuvvetlerinin da bölgede olduğunu da kaydetmek istiyoruz.

Geçmiş yıllarda Kıbrıs Türklerinin yaşadıkları olumsuzlukları bir kenara koysak bile Fransa ile Rumların son yaptıkları çalışmaların Kıbrıs Türklerinin haklarının gaspı olduğunu da belirtmek istiyoruz. Uluslararası toplumun gözleri önünde yaşananlara seyirci kalınması kabul edilemez. En azından Espen Eide’nin hazırlamakta olduğu raporda bu konuya da yer vermesi gerekiyor. Aksi halde bilek gücü ile hak gaspı yapmaya devam ederler.

Kıbrıs Türkleri adına müzakerelere katılanların illa da anlaşacağız diyerek masaya oturmamaları gerekiyor. Toprak konusunda haritanın verilmiş olmasını vahim bir yanlışlık ve hata olarak görüyoruz. Arşivlerde ve Tapu Kadastro Dairesinin verilerine göre 337.245 bin dönüm Vakıf arazisi ile buna koşut 322.109 bin dönüm Sultan arazisi de yasa dışı yöntemlerle gasp edilmiştir. Bu malların toplamının 659.354 bin dönüm olduğu bunun dışında kişilere ait Türk mallarının toplamının %33, Rum mallarının %67 olduğu araştırmayı yapan Harita Mühendisi Halil Giray tarafından belirlenmiştir.

 Bu arada Türkiye’nin ve Avrupa Konseyinin istek ve destekleri ile kurulan Taşınmaz Mal Komisyonu’na yapılan başvurular sonrasında bedeli ödenerek Türk toprağı olan 16 bin dönüm arazinin de dikkate alınması gerekiyor.

Karşı tarafa verilen harita da %29 oranının neye göre ve nasıl ortalıklara çıkarıldığına açıklık getirilmesi gerekiyor mu ne…

SEVGİ ile kalınız…