“Rum’un kafasında yatanın ve beslenenin neler olduğunu bilenler Rum Temsilciler Meclisi’nin aldığı karara hiç de şaşmış değildir. Küçük Kaymaklı’da Rumlara 30 ucuz ev yapılacakmış. Neden Kaymaklı da başka yerde değil? Bunun hesabını yapmak için uzun düşünmeye tartışmaya hiç de lüzum yok. Bütün gaye, sosyal hizmetlerden ziyade siyasi düşüncelerden ileri gelmektedir. Rumların niyetleri her ne pahasına olursa olsun Küçük Kaymaklı’yı Türklerden temizlemek, Lefkoşa’nın etrafına geniş bir Rum nüfusunu toplamaktır. Bugün yapılacak 30 evin yanına, yarın bir o kadar daha ekleneceğini bekleyebiliriz.

Bir taraftan fakir kimselere mesken tedarik edileceği iddia edilirken, diğer taraftan bir yerin hakiki sakinlerinin evlerine dönmelerine müsaade edilmiyor. Bu hangi hak ve hukuka dayanır bilemiyoruz!”. 1969

 

                                                                                             Dr. Fazıl KÜÇÜK

 

         Kıbrıs uyuşmazlığı ile yaşıt olmanın ötesinde benzerlikleri olan Filistin – İsrail sorunun da kan akmaya devam ediyor. Filistinlilerin dini görevlerini yerine getirme özgürlüklerinin olmadığını hemen her kes biliyor. Dini görevlerini yerine getirememenin ötesinde nerede ise her gün çatışma yaşanıyor. Çatışma sırasında ölenler olursa haber olarak duyuruluyor. Buna karşın Kıbrıs’ta 43 yıldır böyle çatışma yaşanmıyor. Rumlar adanın kuzeyindeki kiliselerde rahatlıkla dini görevlerini yapabiliyorlar. Türklerin adanın güneyine geçerek dini görevlerini yerine getirebilmesinin önüne engeller konuyor. Son dönemde kuzeye geçerek dini görevlerini yerine getirdikten sonra güneye dönenler ‘oralar bizimdir, ancak şu anda işgal altında bulunuyor’ yollu çıkışları nedeniyle bazı sınırlamaların getirilmiş olması son derece doğaldır.

Uluslararası Af Örgütü Akdeniz’deki göçmen ölümlerindeki artışın sorumlusunun AB’nin ikircikli tutum ve yaklaşımı olduğuna ilişkin raporu yayınlandı. Değişik nedenlerle ülkelerinden ayrılmak durumunda olan insanlara uyguladıkları yönetim anlayışının insanlıkla uzaktan yakından bir ilintisi ve bağlantısı yoktur. Bu insanları genel içerisinde terörist olarak görüyorlar. İngiltere Başbakanı Bayan May’in 08 Haziran seçimleri öncesinde yaptığı “terörizmle savaş için gerekirse insan hakları ile ilgili yasalarda değişikliğe gidebileceklerini” söylüyordu. Avrupalıların terör konusunda da ikircikli ve çok yüzlü davrandıklarını sıklıkla yineliyoruz. Buna koşut İngiltere’nin Suudi Arabistan’a silah satışı eleştirilirken Londra Yüksek Mahkemesi satışın “yasalara uygun” olduğuna karar veriyordu.

Dünyanın merkezinin Cenevre olduğunu söylersek fazladan abartmış olmayacağımızı düşünüyoruz. Burada yapılan bütün siyasi içerikli görüşmelerin başarısızlıkla sonuçlandığını da kaydetmek istiyoruz. Son olarak Suriye’de altı yıldır devam eden ve iç savaşa dönüşen çatışmaların sonlandırılması görüşmelerinde de uzlaşı sağlanamadı. Tıpkı 50 yılı geride bırakmış olan Kıbrıs uyuşmazlığına çözüm arayışı da aynı sonla noktalandı. Gelinen bu noktada BM’in varlığının tartışılması masaya yatırılarak işlevi yeniden sorgulanmalı ve gerekirse yeniden yapılandırılmalıdır.

Son Cenevre görüşmelerinden sonra Kıbrıs konusunda dönülecek köşe veya yol kıvrımı dönemeç (viraj) kalmadığı kendiliğinden ortalıklara çıkıyor. Buna karşın Eylül ayında yeniden Nev York’a gitmenin hazırlıklarının yapıldığı biliniyor. Bu güne değin yapılan görüşmelerde güvenlik ve garantiler konusuna koşut toprak sorununa nasıl çözüm bulunulacağının mucizelere kaldığının altını kalın çizgilerle çizmek durumundayız.

Bu konular aşılmadan mendil büyüklüğündeki ülkenin ilan ettiği Münhasır Ekonomik Bölge’deki doğal gaz yataklarının işletilmesi konusuna Bay Çipras’tan onay geldi. Bu işlemin Kıbrıs’ın egemenlik hakkı olduğunu, Yunanistan ve Kıbrıs arasındaki işbirliği Kıbrıs’taki Rumların MEB’deki egemenlik haklarını da desteklemeyi içeriyor. Kıbrıs, emanetlerin işletilmesi ile ilgili uluslararası hukuk çerçevesinde devredilemez hakka sahiptir” diyordu.

Türkiye garantör ülke olarak bu dengesiz çıkışa, “Kıbrıs etrafındaki her türlü rezervlerde Kıbrıs Türklerinin de hakkı var” yanıtını verdi. Bu karşı çıkışa Bay Çipras yanıt verirken, “Barış istikrar ve işbirliğine saygı duymayan bir komşumuz var. Ulusal haklarımızı korumak için hep hazırız. Dış politikada bir söylem var. Köpeğin kendini koruması için havlamasına gerek yok. Biz de çok havlamıyoruz. Sonuç getirmek istiyoruz. Çok olay çıkarmayı gerek yok” diye konuşuyordu. Biz Bay Çipras’ın durumuna düşmek istemiyoruz. Buna karşın kendi söylemine bir soru ile yanıt vermek istiyoruz. Mademki havlamıyorlar Kıbrıs uyuşmazlığının adil ve kalıcı bir çözüme ulaşması için garantör ülke olarak neden katkıda bulunmuyorlar?

Bu tür dengesiz çıkışlarla adada çözüm ve barış ortamının kurulmasının olanaksız olduğunun bilinmesi gerekiyor mu ne…

SEVGİ ile kalınız…