Yaşam tarzımla ilgili hiç kimseyi laf sahibi yapmadım. 46 Yılı yakın çalışma hayatımın sonu 2020’nin Nisan’ında emekli oldum. 42 Yıl devlet memurluğu yaptım. Geri kalanı memurluk öncesi özel sektörde geçti. 19 Gün özel sektörden sigorta primi ödenmiş günüm çıktı. İşimi önemsedim. Özel işlerimle resmi işlerimi birbirine karıştırmadım. Savsaklamadan yasal prosedürden ayrılmadım.  Kanun, nizam ne ise ölçüm o oldu. Kanunun tanıdığı hak ölçüsünde devletin hakkı devletin, üçüncü şahısların hakkıdır dedim.  

Emekli olduğumda yeni bir yaşam tarzı planladım. Çalışma hayatım boyunca tatiller dâhil güne mutlak erken başladım.  Bu durumun yararını çok gördüm. Her şey zamanında, kıvamında olursa anlamlı ve bereketli olur. Demir tavında dövülür, sözü tam maksadında söylenmiş söz. İnsan hakları bağlamında sosyal ve adalet anlayışında emeklilik sistemini yaşlılar, mağdurlar için mükemmel düşünmüşler. Onları hayırla yâd etmek lazım!

Günümüz emeklilik sistemi SGK’da üç farklı boyutta işliyor. İşçiler 4/a’lılar, memurlar 4/c’liler ve tüccar, esnaf statüsünde olanlar ise 4/b’li uygulamasına tabi. Günün bereketi çok şey kazandırır insana. Hele emekli için. Her emeğin bir semeresi vardır. Uzun vade emeğin karşılığı da emekliliktir. Emekli genelde sonbaharını yaşayan insandır. Onun gayesi sağlıklı, huzurlu, başkasına muhtaç olmadan yaşamaktır. 

Sigortasız geçen günlerimin ayıbı benim mi, firmanın mı yoksa SSK’nın mı? Demek ki o yıllar sistemde takipsizlik, kişilerde bilgisizlik, işverende ilgisizlik söz konusu imiş. Aradaki boşluğu ödemek istedim ama o hakkın 1978’de kaldırıldığına muttali oldum. Çalışma hayatım program, prensip dâhilinde geçti. Çalışma hayatımda işime üç kez geç kalmışlığım yoktur.  Kılık kıyafetime özen gösterdim. Kisve arkasına sığınmadım. Kişilik ve kimliğimi yaşantımın aynası yaptım. İnanç ve milliyetimi istismardan uzak durdum. 

Orta yaşı geçmiş emeklilerin sonbaharda ağaçların yaprak döktüğü gibi dökülmeler seyreder. Her geçen gün insan için ağaçtan dökülen yapraklar misalidir. İnsan kendisine sahip çıkmalı. Günün anlam ve kıymetini bilmeli. Emeklinin en öncül isteği kalan günlerini az hasarla atlatabilmektir. Günün her vakti birbirinden farklı değerdedir. Gün doğumu, gün batımından,zeval vakti ise daha farklı anlam verir güne.

Kim istemez günün verimli geçmesini? Korana dönemi günün bereketini pek anlamadım. Güne başlamayı kuşluk zamanı gibi geç saate çektim. Öğün vaktini kahvaltı ve akşam yemeği şeklinde ikiye düşürdüm. Gece, saat 02.00 gibi yatıp sabah namazına kalkmayı ve namaz sonrası saat 09.30’a kadar tekrar uyumayı düşündüm.  Kahvaltının akabinde öğle namazıyla dış dünyaya açılmayı öngördüm. Güne sabah geç başlamanın bereketsizlik ve anlam kıtlığını fark ettim. 

Hayata anlam kazandırmak ve bereketlendirmek için güne erken başlamak lazım. Günü doya doya yaşamak ve yaşama anlam katmakta erken kalkmanın doğruluğuna bir kez daha tanık oldum. Rızıkların taksimat yapıldığı saatler gün doğumu ile gün batı suları olduğu malumun meçhulü. İsteyen inanır, isteyen inanmaz.

Babam, anam, ninem,  dedem vs. yakınlarım köy hayatında güne sabah ezan vakti rızıklarını aramaya başlayıp geceleri saat 23.00 gibi istirahate çekilirlerdi. İşlerini hayvanları ile paylaştıkları için hayvanlarının bakımlarını da o şartlara göre sağlarlardı. Düzeni, takanı zamanında hazır eder gecikmeksizin işle koyulurlardı. Başkasının işine mani olmadan,lokmasına göz koymadan güne erken başlamakla örnek insan oldular. Mağdura yardımı esirgemeden hayatlarına anlam ve bereket kazandırdılar. 

Yukarıda izah ettiğim nedenlerden ötürü güne erken başlamayı yeniden programladım. Gece yarısı addedilen saat 24.00’ten önce istirahate çekilip sabah namazı vaktinde kalkmak üzere yaşantıma çeki düzen verdim. Bilmem hangi aklın günü kısaltıp kısırlaştırmaya hakkı var? 

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!

​​​Yunus Emre GÜLLÜ-14 EKİM 2023 / Milli irade