Kuyruk sokumu kemiğinin leğen kemiği ile karşılıklı eklemi (oynak yeri) yani sakroiliak eklem yanı sıra kalça, diz eklemini de etkileyerek bu bölgelerde de sakatlığa ve bunun sonucu iş gücü kaybı, günlük yaşamda kısıtlanmaya yol açabilir. Erkeklerde kadınlara göre 2-3 kat daha sık görülse de kadınlarda tanı genellikle daha geç konur ve klinik seyir daha sinsi olabilir. Toplumsal farkındalık yaratmak amacıyla her mayıs ayının ilk cumartesi günü 'Dünya Ankilozan Spondilit Günü' olarak kabul edilir. Bu vesileyle Akademik Romatoloji Derneği (ARD) Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ali Şahin, 3 Mayıs Dünya Ankilozan Spondilit Günü sebebiyle hastalıkla ilgili önemli bilgiler paylaştı.
Ankilozan spondilit (AS), esas olarak genç erişkinlerde görülen kronik, inflamatuar bir eklem hastalığıdır. Genellikle 15-40 yaş arasında ortaya çıkmakla birlikte ortalama başlangıç yaşı 20'li yaşların başıdır. Bu hastalıkta genetik faktörler çok önemli bir rol oynar. Hastalığın oluşma sürecinde özellikle HLA-B27 denilen gen bölgesi başta olmak üzere çeşitli genetik yatkınlık belirleyicileri tanımlanmıştır.
Ankilozan spondilitin görülme sıklığı İç Anadolu ve Karadeniz'de daha yüksek
Akademik Romatoloji Derneği (ARD) Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ali Şahin: “Türkiye'de ankilozan spondilit (AS) prevalansı yani görülme sıklığı üzerine yapılan çalışmalar sınırlı olmakla birlikte, mevcut veriler hastalığın genel popülasyonda yüzde 0.14 ile yüzde 0.49 arasında değişen oranlarda görüldüğünü göstermektedir. Hastalığın görülme sıklığı, cinsiyet dağılımı ve klinik seyri, coğrafi bölgelere ve cinsiyete göre anlamlı farklılıklar gösterebilir. Ankilozan spondilitin prevalansı, özellikle HLA-B27 adlı genin taşıyıcılığı ile yakından ilişkilidir. HLA-B27 geninin taşıyıcılığı arttıkça hastalığın görülme sıklığı da artar. Örneğin, İskandinav ülkelerinde (Kuzey Avrupa) HLA-B27 taşıyıcılığı yüksek ve hastalık görülme sıklığı (yaklaşık yüzde 0.2–1.4) yüksektir. Buna karşılık Japonya ve Arap ülkelerinde hem bu genin taşıyıcılığı (yüzde 0.3–1.0) hem de hastalığın yaygınlığı oldukça düşüktür. Türkiye'de ise 2020 sonrası veriler, hastalığın görülme sıklığının yüzde 0.1–0.3 civarında olduğunu göstermektedir. Bölgesel olarak bakıldığında, Güneydoğu Anadolu'da görülme sıklığı daha düşük, İç Anadolu ve Karadeniz'de daha yüksektir” dedi.
Ankilozan spondilit başka hastalıklarla sıkça karıştırılıp tanı gecikebilir
Ankilozan spondilit hastalığının erken dönem belirtilerinin sıklıkla bel bölgesinde ağrı ve tutuklukla başladığını ve bu semptomların genellikle mekanik bel ağrısından farklı özellikler taşır diyen Prof. Dr. Ali Şahin sözlerini şöyle sürdürdü: “Hastalığın en belirgin semptomları, şikayetleri kuyruk sokumu kemiğinin leğen kemiği ile eklem bölgesi, bel ve özellikle sırt bölgesinde meydana gelen şiddetli ağrıdır. Bu ağrı kişiyi geceleri uykusundan uyandırabileceği gibi sabah saatlerinde de şiddetlenebilir. Bazen bu tutukluk öğlene kadar, hatta gün boyu sürebilir. Ağrıyla birlikte eklemlerde sertlik, kambur duruş, nefes alırken zorluk, yorgunluk ve iştah kaybı da ankilozan spondilitin yaygın belirtileridir.”
Hastalık bel ve kalça ağrısı yapan hastalıklar ile sık karışılabilir ve özellikle hastalığın erken evrelerinde semptomlar spesifik olmadığı için tanıda gecikme sık görülür vurgusu yapan Prof. Dr. Şahin bu karışıklığın, hastalığın tanı sürecini ortalama 5-10 yıl kadar geciktirebildiğini ve mekanik bel ağrısı, bel fıtığı, osteoartrit (kireçleme), uyku bozuklukları, miyofasiyal ağrı sendromları, fibromiyalji, disk hernisi, depresyon, kronik yorgunluk sendromu, bazı enfeksiyon ve diğer kemik-kıkırdağın kendi hastalıkları ile karışabileceğini belirtti. Mekanik ağrılar hareketle artar. Her ağrı romatizmadan, romatizmal hastalıktan dolayı değildir.
Ankilozan spondilit tanısı ortalama 5-8 yıl gecikiyor
Prof. Dr. Ali Şahin: “Ankilozan spondilit için genellikle romatoloji uzmanına başvuru geç oluyor. 2023 tarihli bir sistematik derlemede AS tanısında gecikmenin ortalama 5-8 yıl arasında değiştiği belirtilmiş; bunun temel nedenlerinden biri olarak, hastaların şikayetlerinin mekanik bel ağrısıyla karıştırılması ve ilk başvuru noktası olarak ortopedi, beyin cerrahi ya da fizik tedavi polikliniklerinin tercih edilmesi gösterilmiştir. Ankilozan spondilit te tanıya kadar geçen süre ortalama 8 yıl gibi olup geç tanı konulabilen bir romatizmal hastalıktır. Bunun en önemli nedeni röntgen bulgularının geç ortaya çıkması ve hastaların tipik yakınması olan inflamatuvar bel ağrısının yeterince tanınmamasıdır. Türkiye'de yapılan saha çalışmalarında (Örneğin Türk Romatoloji Derneği'nin halk bilgilendirme kampanyaları sonrası geri bildirim anketleri) hastaların çoğu romatoloji uzmanının varlığından habersiz olduğunu ifade etmiştir. Özellikle kırsal bölgelerde hastalar ilk başvurularını çoğunlukla aile hekimi, fizik tedavi uzmanı ya da nöroloji gibi branşlara yapmaktadır” dedi.
Hastaların lumbal (bel) MR veya lomber grafi (mekanik bel ağrısı dışlama amaçlı), sakroiliak grafi ve/veya MR, sedimantasyon (ESH) ve CRP gibi iltihabi belirteçler, kas enzimleri (CK, LDH) (miyopati dışlama amaçlı), HLA-B27, vitamin D, vitamin B12, ferritin, tiroid hormon düzeylerinin kontrolü, diğer otoimmün romatizmal hastalık ve bağ dokusu hastalık tahlilleri gibi tetkiklerden geçtiğini belirten Akademik Romatoloji Derneği (ARD) Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ali Şahin, tanının gecikmesinin hastalar açısından yapısal hasarın artışı, ağrı ve fonksiyon kaybı, iş gücü kaybı ve ekonomik yük, psikososyal etkiler ve eşlik eden diğer hastalıkların yönetilememesi gibi sorunlar yarattığını ifade etti.
Ankilozan spondilitli hastaların en az üçte birine bel fıtığı tanısı konuluyor
Yapılan bir çalışmada ankilozan spondilitli hastalarımızın en az üçte birine hekime ilk başvurduğunda bel fıtığı tanısı konulduğuna, bu hastaların romatoloğa daha geç başvurduğuna ve bu nedenle doğru tanının daha geç konulabildiğine; bel fıtığı nedeniyle ameliyat oranının hem ankilozan spondilit hastalarında hem de bu hastaların yakınlarında toplumun geneline göre da fazla olduğu saptanmasına dikkat çeken Prof. Dr. Ali Şahin verdiği bilgilere şunları ekledi: “Ankilozan spondilit (AS) tanı sürecinde modern görüntüleme yöntemleri, özellikle hastalığın erken döneminde tanının konulmasında ve ayırıcı tanının yapılmasında kritik bir rol oynar. Geleneksel radyografilerin sınırlı duyarlılığı nedeniyle manyetik rezonans görüntüleme (MRG), bilgisayarlı tomografi (BT - bazı durumlarda) ve eklem ultrasonografisi (USG) gibi ileri teknikler giderek daha fazla kullanılmaktadır. MRG, hem tanı koydurucu hem de hastalık aktivitesini izleme açısından birinci sırada yer alır. BT, yapısal hasarı netleştirmek için kullanılır ancak takipte tercih edilmez. USG ise aksiyel tutulum yerine periferik yani çevresel bulguların değerlendirilmesinde önemli bir tamamlayıcıdır.”
Biyolojik ajanlar ve hedefe yönelik tedaviler, hastalık yönetiminde yeni bir çığır açtı
Ankilozan spondilit (AS) tedavisinde romatoloji alanında son yıllarda önemli ilerlemeler kaydedildiğine dikkat çeken Prof. Dr. Ali Şahin, özellikle biyolojik ajanlar ve küçük moleküllü inhibitörler üzerine yapılan çalışmaların, hastalığın yönetiminde yeni bir boyut aldığını ifade etti. Geleneksel tedavi seçeneklerine ek olarak, biyolojik ajanlar ve hedefe yönelik tedavilerin hastalık yönetiminde yeni bir çığır açtığını dile getirdi.
Ankilozan spondilitte multidisipliner bir tedavi yaklaşımı gerekiyor
Prof. Dr. Ali Şahin: “Ankilozan spondilit, yaşam kalitesini önemli ölçüde etkileyen kronik, inflamatuvar bir eklem hastalığıdır. Bu etkinin boyutu fiziksel, psikolojik ve sosyal alanlarda hissedilir ve hastalığın süresi, aktivitesi, fonksiyonel durumu ve tedaviye yanıt gibi birçok faktöre bağlıdır. Bu etkilere değinecek olursak:
- Fiziksel sağlık ve fonksiyonel kısıtlılıklar (ağrı ve sabah tutukluğu, mobilite-hareket kaybı, yorgunluk, postüral değişiklikler, omurgada şekil bozuklukları)
- Eğitim ve iş yaşamı üzerindeki etkiler (okul devamı ve performansında azalma, meslek seçiminde kısıtlama, işe devamlılık sorunları)
- Sosyal ve mesleki yaşam (iş gücü kaybı, sosyal izolasyon, vücut imajı bozukluğu)
- Aile ve ilişki dinamikleri (bağımsızlık kaybı ve buna bağlı gelişen bağımlılık korkusu)
- Gebe ve doğurganlık çağındaki kadınlar için ek kısıtlamalar, bu dönemlerde ilave zorluklar. Annelik rolünde kısıtlanmalar.
Hastaların fiziksel hareketliliğini korumak ve ağrıyı azaltmak amacıyla multidisipliner bir tedavi yaklaşımı benimsenmektedir. Bu kapsamda ilaç tedavisi, egzersiz ve fizyoterapi (postüral egzersizler, göğüs ekspansiyonu egzersizleri, germe egzersizleri, aerobik egzersizler, düzenli ve kontrollü fiziksel aktivite, suda egzersiz), hasta eğitimi ve yaşam tarzı düzenlemeleri (sigara bırakılmalı, uyku hijyeni ve ergonomik yatak seçimi, duruş eğitimi), psikososyal destek multidisipliner tedavinin birer parçasıdır. Özellikle sigarayı bırakmak ve yüzme egzersizlerine yönelmek büyük önem taşır. Yüzme bilinmiyorsa, su içinde kalmak ve küçük hareketler yapmak da faydalıdır. Suya erişim yoksa, alternatif imkan yoksa diğer egzersizler tercih edilebilir.” dedi.
Ankilozan spondilit gibi kronik romatizmal hastalıklarda egzersizin ve beslenmenin, hastalığın semptomlarını yönetmek, fonksiyonel kapasiteyi korumak ve yaşam kalitesini artırmak açısından kritik rol oynadığının altını çizen Prof. Dr. Şahin, bu maddeleri şöyle sıraladı:
- Egzersizin rolü: Fonksiyonel kapasitenin korunmasına, ağrı ve sertliğin azalmasına katkı sağlar; ayrıca psikolojik açıdan da olumlu etkileri vardır. Özellikle hastalığın aktif olmadığı dönemde egzersiz, ağrıyı azaltmada etkili olabilir.
- Beslenmenin rolü: Anti-inflamatuar diyetler (Akdeniz diyeti gibi anti-inflamatuar diyetlerin AS semptomlarını hafiflettiği bildirilmiştir. Omega-3 yağ asitleri, zeytinyağı, sebze ve meyve ağırlıklı beslenme inflamatuar aracıları azaltabilir), obezitenin önlenmesi, mikrobiyota etkisi, gıda intoleransı ve eliminasyon. Ancak burada en önemli nokta, diyetin bireyselleştirilmiş olması, yani kişinin sağlık durumuna ve eşlik eden hastalıklarına (komorbid durumlara) göre özel olarak planlanmasıdır.
- Diğer destekleyici unsurlar: Sigara içilmemesi tekrar vurguluyorum, düzenli uyku, stresin etkili yönetimi, fizyoterapi uygulamaları ve hasta eğitimi; hastalıkla mücadelede tamamlayıcı ve destekleyici rol oynar.
Amaç hastalığı kontrolde tutmak, yapısal hasarı önlemek ve yaşam kalitesini korumaktır
Ankilozan Spondilit (AS) hastaları için ideal takip ve kontrol rutini, hastalığın kronik, ilerleyici ve sistemik doğası göz önüne alındığında multidisipliner bir yaklaşımı gerektirir. Bu sürecin temel amacı hastalığın aktivitesini kontrol altında tutmak, yapısal hasarı önlemek ve yaşam kalitesini korumaktır diyen Prof. Dr. Ali Şahin yeni tanı konmuş aktif hastalıkta 1-3 ayda bir, durağan uyku döneminde 6-12 ayda bir, biyolojik tedavi başlanmış hastalarda 3-6 ayda bir kontrol önerildiğini ifade etti ve ekledi: “Klinik ve laboratuvar değerlendirme, egzersiz ve fizyoterapi izlemi yapılmalıdır. Her kontrolde hastanın sigara kullanımı sorgulanmalı ve sigarayı bırakması teşvik edilmelidir. Ankilozan spondilitin uzun süreli bir hastalık olması nedeniyle hasta uyumu ve eğitimi, hastalığın kontrolünde kritik rol oynar:
- Hastalığını tanıyan ve anlayan hasta: Tedaviye daha iyi uyum gösterir. Alevlenmeleri erken tanır ve müdahale eder, egzersiz programlarına daha düzenli katılır.
- Tedavi kararı sürecine aktif katılım: Hastanın psikolojik iyilik halini de artırır ve depresyon ve anksiyete riskini azaltır.
- Dijital sağlık uygulamaları: Örneğin mobil takip uygulamaları, hasta katılımını artıran yeni yaklaşımlardandır.
- Yapay zeka uygulamalarından yararlanmak.”
Ankilozan spondilitte erken teşhis ve düzenli tedavi uzun vadede engellilik riskini belirgin şekilde azaltır
Akademik Romatoloji Derneği (ARD) Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ali Şahin: “Ankilozan spondilit (AS) ve benzeri kronik inflamatuvar romatizmal hastalıklarda erken teşhis ve düzenli-etkin tedavi, uzun vadede engellilik riskini belirgin şekilde azaltır. Erken evrede tanı konulması, henüz geri dönüşümsüz yapısal hasarlar oluşmadan tedaviye başlanmasını sağlar. Özellikle aksiyel tutulumun erken döneminde biyolojik ajanlar ve egzersiz programları ile omurga hareketliliği korunabilir.
Bel ve kalça ağrısı genç yaşta başlamışsa, özellikle sabah tutukluğu varsa, geç kalmadan bir romatoloji uzmanına başvurulmalı. AS gibi hastalıklarda erken tanı, gelecekteki hareket kabiliyetinizin kısıtlanmasını engeller. Tedaviyle yaşam kalitesi korunabilir ve engellilik riskini önlemek mümkün olabilir” dedi.