14 OCAK 2024 Günü, değerli İbrahim Cengiz’in sosyal medyada Ümit Yaşar Oğuzcan’dan paylaştığı: “Bir gün gelir de unuturmuş insan / En sevdiği hatıraları bile / Beni sen her gece yorgun sesiyle / Saat on ikiyi vurduğu zaman” dizelerini okuduğumda ortaokul günlerimden acı bir anıyı hatırladım.  Orta birde okuyordum. İmam Hatip Okulu öğrencileri özelinde bir yurtta kalıyorduk. 1969’un Aralık ayının bir akşamı “YAT” programında yatakhanede uyuyordum.  Saat 23.00 sularında birden kalk diyen merhum Rasim Hoca’nın darbesiyle uyandım. Hoca, okulumuz matematik ve fen bilgisi öğretmenlerinden idi.  Bazen de yurtta nöbet tutuyordu.

R. Hoca, yatakhanede o sözü söyleyen kimdi deyip biz altı arkadaşı kâh tokat, kâh sopayla dakikalarca darp etti. Yeni günün ilk saatlerine kadar bizi dövdü. Bilahare Hoca: “Kimdi o, sin-kaflı söz sarf eden.” deyince “Hocam! Gördünüz ki, ben uyuyordum. Hatta terlemiş.” dedim. “Sen yat” dedi. Yattım ama uyumak ne kelime. Saat 02.00’e kadar diğer arkadaşları dövdü. Dünya dönüyor dediği için ölüme mahkûm edilen Galile’nin gyotine götürüldüğü gibi Rasim Hoca, Remzi ile Talip’i sabah karga tulumba okula götürdü. Yakın tarihte Rasim Hoca’nın vefatını duydum. Allah rahmet eylesin. Diğer öğretmenlerim gibi onu da saygıyla yâd ediyorum.

Maalesef Remzi ile Talip bir sözle başlarına gelen acı hadiseden sonra okulu terk ettiler. Olaydan yaklaşık yirmi yıl sonra Eskişehir’in Taşbaşı mevkiinde: “Yunus Emre” diyen, bir ses duydum. Hitap sahibine tanıyamadım, dediğimde: “Benim yüzümden bir gece yatakhanede Rasim Hoca’dan dayak yediğiniz Rasim zede köyünün sığır çobanı Talip! O an Remzi, ayağıma bastı. Ben de can acısıyla hastt..r ulan, demiştim. Çocuk denecek yaşta köyden kente henüz gelmiştik. Alışılmış yaşamdan yeni bir yaşam biçimine geçişin bocalamasında iken bir sözle, hayatımız karardı. Zaten fakir aile çocuklarıydık. Kendimizi ifade etmekten bile acizdik. Velhasıl heder olduk. Duyduğuma göre Remzi tombalacılık yapıyormuş.” dedi. İşin aktöründen meselenin özetini böylece dinlemiş oldum.

Bir toplumda doğrular yerli yerinde konuşulmadığında… Bilenler doğru söylemediğinde… Güçlü, gücünü kendinden bilip savunmasız zayıfı ezdiğinde… Dinlenmesi gerekene müdafaa hakkı verilmediğinde…  Terbiye zannı ile vicdan ayaklar altına alındığında…  Doğru yargılama ile yapılan affın cezadan daha müessir olduğu göz ardı edildiğinde… Adalet ile vahşet birbirinden ayırt edilmediğinde… Doğru ile yanlışın farkı bilinmediğinde… Kimin haklı, kimin haksız olduğu adaletince dile getirilmediğinde elbet bazı hayatlar kararacaktır. Kazanmak yerine insanı zayi etmek ne terbiyedir, ne de eğitim. 

O yurt şimdiki varlığıyla Eskişehir Merkez Ziraat Bankası bitişiğinde iş hanı konumunda... Beş yıl kaldığım yurdu kötülemek nankörlük olur. O yurdu yaşatanlara minnettarım. Yurt hayatının bir okul kadar etkili, bir aile yuvası kadar değerli olduğunu düşünürüm. O yurt olmasaydı kırsalın pek çok fakir-fukara çocuğu okuma imkânı bulamazdı. O yurtta çok şeyler öğrendik. Yardımlaşmayı, paylaşmayı, kaynaşmayı, saygıyı, sevgiyi, varlığı, yokluğu, sabrı, sırada beklemeyi, tahammülü, hoş görüyü, merhameti, adaleti, eşitliği, çalışmayı, vefayı, temizliği, ilgiyi, bilgiyi, tertibi, arkadaşlığı öğrendik. Evimizde yiyemediğimiz yemekleri yedik… Sıcacık barındık. Zamanla çalışma hayatına atıldık. Toplumsal yaşama katıldık.

Uzun yıllar sonra bir camide Rasim Hoca ile karşılaştık. Namaz sonu sohbetimiz koyulaştı. Rasim Hoca: “Hatırladın mı, bir gece sizi yatakhanede suçlu, suçsuz demeden dövmüştüm. Aklıma geldikçe vicdanım sızlıyor. Okulu bırakan o iki arkadaşın akıbetini merak ediyorum. Malum o dönemler okulu terk eden çocuk toplum nezdinde potansiyel suçlu sayılırdı. Anne, baba hatta tüm aile sosyo-psikolojik yıkım yaşardı. Çocuğun okuması ailenin istikbaliydi.” dediği sırada gözlerinden yaşların aktığını gördüm. Önemli olan insanı sosyoekonomik çevreden tecrit değil geleceğe hazırlamaktır. Fussilet suresi, ayet 34’de mealen Allah: “İyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü, güzel olan iyilikle def ettiğin zaman seninle arasında düşmanlık bulunan bakarsın dostun olur.” buyurmuş. Dürüstçe, adilce, liyakat, dirayet ve ferasetle yapılan her görev şereflidir.

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!




Yunus Emre GÜLLÜ-20 OCAK 2024 / Milli irade