Günler ayları, aylar yılları kovalarken günün birinde Külkedisi İsmet’in Amasya’ya askerlik kâğıdı çıkar. Külkedisi, bir hafta sonra askerlik görevini yapmak için Amasya şehrine gidecektir.
Külkedisi, köylülerden birisine buğdaylarını değirmende un yaptırmak için söz vermiştir. Külkedisi, askerlik kâğıdı çıksa da verdiği sözden dönmez. Verdiği sözü yerine getirmek Külkedisinin en önemli özelliklerinden birisidir. Külkedisi, sözüne sadıktır. Yedi köyün Külkedisi, yedi köyde bu özelliğiyle bilinir. Bu nedenle herkes onun sözüne güvenir. Külkedisinin ağzından çıkan her söz onlar için senet gibidir. Külkedisi, söz verdin mi yapacaksın yapmayacaksan da söz vermeyeceksin diyebilecek kadar erdemli bir gençtir.
Külkedisi, askerlik öncesi değirmene son gidişinde değirmencinin kızını öğle üzeri babasına başının üzerinde tepsiyle yine yemek getirirken görür.
Kız, babasına yaklaştığında Külkedisi de onlara yaklaşır. Değirmenci ile kızın konuşmalarını onlara belli etmeden dinlemek ve aralarındaki bağı öğrenmek ister. Aslında Külkedisi, iki kişinin arasında geçen konuşmayı dinlemenin etik olmadığını bilen biridir. Onun amacı, sadece kızın kimliğini öğrenebilmektir. Bu nedenle onların konuşmalarını dinler. Kızın değirmenciye “Baba” dediğini, babasının da kıza “Kızım Suna” dediğini duyar. Külkedisi böyle bir hareketi istemeyerek de olsa yapmak zorunda kalmıştır. Seven, sevdiğine kavuşmak için neler yapmaz ki? Böylece Külkedisi, güzel kızın değirmencinin kızı olduğunu ve kızın adının da “Suna” olduğunu öğrenmiş olur.
Suna Kız, babasının yanında bir süre kaldıktan sonra cilveli bakışlarla Külkedisine bakar. Kız, kırıtmalı yürüyüşlerle oradan ayrılıp gider. Külkedisi, değirmenciye fark ettirmeden kızı takip eder. Değirmenden yaklaşık iki yüz metre kadar ayrıldıktan sonra koşarak kıza yetişir. Külkedisi, kıza der ki:
-Ey dünyaların en güzel kızı, seni gördüm göreli aklım başımda değil! Gözlerim, geceleri uyku tutmuyor. Gönlüm, gündüzleri seni unutmuyor. Aşkından perişanım! Ne olur, aşkınla yanan yüreğime birazcık teselli serp de yüreğim serinlesin! Sen, benim biricik gönül Sunam ol!
Değirmencinin kızı Suna, Külkedisine dedi:
-Bak çocuk! Kafamı daha fazla kızdırma! Seni şimdi ayağımın altına alırım. Sinek gibi ezerim. Çekil yolumdan! Ben, kala kala senin gibi tipsiz birisine mi kaldım!
Bu sözler üzerine Külkedisi, Suna Kıza dedi:
-Aldırma benim tipsiz olduğuma, benim gönlümde ki sana olan aşkıma bak!
Değirmencinin kızı Suna, o an Külkedisine bir tokat atar. Külkedisi daha ileri gitmemek için olduğu yerde kalır. Kız, yol boyu yürür gider. Külkedisi de, kızın arkasından bakakalır. Külkedisi, mahzun bir şekilde köyüne döner.
Külkedisinin askerlik günü gelir. Yedi köy halkı, Külkedisini askere uğurlamak için aralarında karar alırlar. Külkedisinin askere gideceği sabah, yedi köy halkından pek çok kişi asker uğurlama töreni için Külkedisinin köyünde toplanır. Köy meydanında yemekler hazırlanır. Sofralar kurulur. Yemek yenir. Davul zurna getirtilir. Halk kendi arasında bir hayli eylenir. Anadolu halkı, kültürü gereği gençlerini askere giderken törenle uğurlar. Askere giden Külkedisinin sağ eline annesi kına yakar. Anadolu’da adet gereği askere giden gençlerin eline kına yakılır.
Köy halkı, askere giden genç askerde mağdur olmasın diye aralarında para toplarlar. Askerin kesesine o parayı harçlık olarak koyarlar. Cüzdan kültürü gelişmeden halk parasını kesede muhafaza ederdi. Kese, dip tarafı geniş dar boğazlı ve boğazı iple sıkmalı bir biçimde olurdu.
Bu defa yedi köy bir olunca Külkedisi için toplanan para hatırı sayılır miktara ulaşır. Köyün âdetince toplanan para askere giden gencin annesine teslim edilir.
Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!