Külkedisi, anlayamadığı hareketleri değirmenciye der:
-Öğlen değil, ikindi vakti değil… Bu saatte kıldığın namaz ne namazı oluyor?
Değirmenci, Külkedisine dedi:
-Bu vakitte kılınan namaza halk arasında kuşluk namazı derler. İslam dininde bu namazın adı “Duha namazı” olarak geçer. Bu namaz, nafile bir namazdır. Kılınması iyidir. Kılınmamasında bir sakınca yoktur. Bu namazı insanlar çeşitli sıkıntılardan kurtulmak ve rızık sıkıntısı çekmemek ümidiyle kılarlar. Bütün namazlar gibi bu namaz, bir insanın Rabbinin kudreti karşısında kendi acizliğini kabul ettiğini gösteren bir ibadettir. Duha namazı, en az iki ve en çok sekiz rekât olarak kılınır. Bu namaz, güneş doğduktan elli dakika sonra kılınmaya başlar. Öğle namazı vaktinden önceki kerahet vaktine kadar kılınabilir. Öğle namazı vaktinden önceki kırk beş dakikalık kerahet vakti öncesine kadar kılınabilir. Kerahet vakti, namaz kılınması uygun olmayan zaman dilimi demektir.
Külkedisi, değirmenciye dedi:
-Ne namazı kıldığını anladım da, sen namazda selam vermeden önce normal secdelerin haricinde niçin fazla olarak iki kere peş peşe secde yaptın?
Değirmenci, Külkedisine dedi:
-Bak çocuğum, namazın sonunda sağa sola selam vererek namazdan çıkmam gerekirken sadece sağa selam verdim. Sola selam vermeden tekrar iki kere peş peşe secde yaptım. Yaptığım o secdeleri mi soruyorsun?
Külkedisi:
-Evet, evet! Yaptığın o secdeleri soruyorum.
Değirmenci dedi:
-O secdelere, yanılma secdesi yani sevih secdesi derler. Namaz kılan biri namazda; namazın vaciplerinden birini terk veya tehir ettiğinde ya da namazın farzlarından birinin tehirindeki aksaklığı tamamlamak için sevih secdesi yaparak namazını ikmal eder.
Külkedisi, bu konuşmadan sonra değirmenci ile tanışır. Değirmencinin adı da İsmet’tir. Değirmenci İsmet, Külkedisi İsmet’e sıradaki buğday çuvallarını gösterir. Getirdiği buğday çuvalını en sondaki buğday çuvalın yanına koymasını söyler. Külkedisi, değirmenciye un öğütmek için geldiğini sırası gelinceye kadar ne yapması gerektiğini sorar? Değirmenci de, kendisine der:
-Evlât, ister sıranı bekle! İsterse git! Sana sıra ancak iki gün sonra gelir. Burada kaldığın sürede yiyecek azığın yani ekmeğin var mı? Ben, burada müşterilerimin yemek ve içmek gibi işleriyle alâkadar olmam. Burada müşterilerin her biri kendi yiyeceğini kendisi karşılar. Herkes, kendi başının çaresine kendisi bakar. Gördüğün şu tulumbadan çıkardıkları sudan da içerler.
Külkedisi, değirmenciye iyi niyetle çıkışır ve der:
-Ayıp değil mi? Değirmene gelen insanlar senin misafirin sayılmaz mı? Misafirin yiyeceği, içeceği ve yatacağı yerle ilgilenmek ev sahibinin vazifesi değil mi?
Değirmenci, sakin bir şekilde:
-Bak evlât! Sen daha toysun! Sen bu işlerden anlamazsın! Anlamadığın da belli oluyor. Ben de burada misafir sayılırım. Burası benim evim değil. Burası benim ekmek teknemdir. Ekmek teknesi kutsaldır. İnsanlar, birbirinin ekmek teknesine saygı göstermek zorundadır. Benim iş yerim yani ticarethanemdir. Kazanç kapımdır. Çoluğumun çocuğumun rızkını kazandığım yerdir.
Benim evim, buraya bir kilometre ötede. Öğün vakitleri bana evimden bir veya iki kişilik yemek gelir. Genelde iki kişilik yemek gelir. Evden gelen yemeğin biri benim için diğerini de misafir içindir.
Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!