SAĞLIK & YAŞAM

Prostat kanseri, Türkiye’de erkeklerde en sık görülen ikinci kanser türü

15 Eylül Prostat Kanseri Farkındalık Günü dolayısıyla hastalık hakkında bilgiler paylaşan DoktorTakvimi uzmanlarından Tıbbi Onkoloji ve İç Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Mustafa Benekli, prostat kanserinin Türkiye'de erkeklerde akciğer kanserinden sonra en sık görülen ikinci kanser olduğunu belirtti.

Prostat kanserinin dünyada erkeklerde en sık görülen kanser olduğunu söyleyen DoktorTakvimi uzmanlarından Tıbbi Onkoloji ve İç Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Mustafa Benekli, “Ülkemizde prostat kanseri, akciğer kanserinden sonra en sık görülen ikinci erkek kanseridir. Prostat kanseri prostat bezindeki hücrelerin kontrolsüz olarak büyümesiyle oluşur. Genellikle belirti vermediğinden görülme sıklığı aslında rapor edilenden daha fazladır. Bir erkeğin yaşam boyu prostat kanseri olma riski yaklaşık yüzde 15'tir. Yani her sekiz erkekten biri prostat kanserine yakalanmaktadır. Prostat kanserine bağlı ölüm riski ise yüzde 3-4 civarındadır, yani kabaca her 25 erkekten biri prostat kanseri nedeniyle yaşamını yitirmektedir. Bunun sebebi prostat kanserinin genellikle erken teşhis edilmesi ve teşhis edildiğinde tedavi imkanının yüksek olmasıdır” diyor.

Prostat kanserinin belirtilerinden bahseden Tıbbi Onkoloji ve İç Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Mustafa Benekli, şunları söylüyor: “Prostat kanseri idrar yollarıyla ilgili belirtilerle karşımıza çıkabilir. Prostat bezi idrarı depolayan mesanenin hemen altında yer alan, idrar yolunun bir kısmını çevreleyen ceviz büyüklüğünde bir organdır. Prostat büyümesi idrar yoluna baskı yaparak tıkanmasına sebep olabilir. Tıkanmanın derecesine göre kesik kesik veya yavaş idrar yapma, geceleri sık idrara çıkma, idrar yaptıktan sonra mesanenin tam boşalamaması, idrarın ince gelmesi veya idrar yaparken çatallaşma gibi şikayetler olabilir. Erkekler yaşlandıkça prostat büyür. Erkeklerde prostat şikayetlerine en sık olarak iyi huylu (benign) prostat hiperplazisi (BPH) denen prostat büyümesi sebep olur. BPH kanser değildir ancak idrar yollarını tıkayarak benzer şikayetlere sebep olabilir. Kanser tanısı koymak için biyopsi gerekir. Ancak hastaların önemli bir kısmı herhangi bir belirti olmadan, sadece tarama sırasında tespit edilir.”

Prostat kanderinde son yıllarda artış görülüyor
Türkiye'de prostat kanserinin beklenenin altında olduğunu ancak son yıllarda artış gösterdiğini belirten Prof. Dr. Mustafa Benekli, “Bu durum, hastalarda prostat kanseri farkındalığı ve PSA (Prostat Spesifik Antijen) baktırma oranı artışına bağlanmaktadır. Belirti vermeyen prostat kanseri vakalarında artış görüyoruz. T.C. Sağlık Bakanlığı verilerine göre son kanser istatistikleri 2020 yılında yayınlandı. Raporda her 100 bin erkekte 28.1 oranında görüldüğü bildirilmektedir. Buna göre yılda 12 bin civarı yeni hasta olması beklenebilir. Ancak Dünya Sağlık Örgütü – Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı (IARC) Globocan 2022 verileri biraz daha yüksektir. Buna göre Türkiye'de yılda 240 bin yeni kanser hastası olduğu ve bunların yaklaşık 17 bin kişisinin prostat kanseri olduğu tahmin edilmektedir” diyor.

En önemli risk faktörü ileri yaşta olmak
İleri yaşta olmanın prostat kanserinin en önemli risk faktörü olduğunu söyleyen DoktorTakvimi uzmanlarından Prof. Dr. Mustafa Benekli, “Teşhiste ortalama yaş 65 yıl civarındadır. Prostat kanseri 40 yaşın altındaki erkeklerde çok nadiren görülür. Hastaların yüzde 50'den fazlası 70 yaşın üzerindedir. Prostat kanseri hormon bağımlı bir kanserdir. Bu nedenle testosteron hormonu ve bunun yan ürünü dihidrotestosteron (DHT) prostat kanseri gelişiminde rol oynayabilir. Ayrıca birinci derece akrabaları, baba veya kardeşinde prostat kanseri olan bireylerin prostat kanserine yakalanma olasılığı daha yüksektir. Ancak genellikle prostat kanseri genetik geçişli bir kanser değildir, çok küçük bir yüzdesinde mümkündür” ifadelerini kullanıyor.

Prostat kanserinde teşhis
Prostat kanseri teşhisi için ürolojik olarak dijital rektal prostat muayenesinin (DRE) çok önemli bir yöntem olduğunu belirten Prof. Dr. Mustafa Benekli, “Prostat kitleleri parmakla hissedilebilir. İdrar yollarıyla ilgili belirtilerle karşımıza çıkabilir. Şüphe üzerine veya tarama amaçlı yapılan PSA testinin yüksek çıkması tanıyı destekler. Ancak prostat kanserinin kesin teşhisi diğer kanserlerde olduğu gibi biyopsi sonrası patolojik inceleme yapılarak konur. Son yıllarda prostat MR'ı ve multiparametrik MR füzyon biyopsisi yöntemi ile kanserli doku tespit edilerek nokta atışıyla daha doğru hedeften biyopsi alınması mümkün olabilmektedir. Böylece gereksiz biyopsi ihtimali veya yanlış biyopsi ihtimali azalmaktadır” şeklinde konuşuyor.

Erken teşhisle tedavi oldukça mümkün
Prostat kanserinin erken teşhisle tedavisinin oldukça mümkün olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Mustafa Benekli, “50 yaş ve üstü erkeklerde dijital rektal muayene ve PSA tetkiki tarama amacıyla önerilir. Ancak PSA ile taramanın ve erken teşhisin yaşam süresine etkisi net olarak gösterilmediğinden ülkemizde rutin kanser tarama programlarında yer almaz. PSA düzeyleri prostat kanseri için çok hassas bir testtir. İleri yaş hastalarda hastalık seyrini değiştirmeyecek gereksiz girişimlere sebep olduğu argümanı nedeniyle halen uluslararası kılavuzlarda tarama yönünde bir karar alınmamıştır. Erken evre hastalıkta yaşam süresi beklentisine göre cerrahi veya radyoterapi tercih edilebilir. Erken teşhiste her hastanın hemen tedavi edilmesi gerekmeyebilir. Düşük risk hastalıkta ve ciddi sağlık problemleri olan kişilerde bekle ve gör politikası uygulanabilir. Yaşam beklentisi yüksek, genç ve fit hastalarda cerrahi tercih edilir. Son yıllarda kapalı ameliyat yöntemleri ve yeni cerrahi yaklaşımları özellikle robotik cerrahi çok popüler hale gelmiştir. Lokal hastalıkta cerrahi uygun veya gerekli olmayan hastalarda radyoterapi kullanılır. Prostat kanserinin oluşumuna, büyüyerek yayılmasına sebep testosteron adı verilen erkeklik hormonudur. Testosteron blokajı kanserin gerilemesine sebep olan ve sık başvurulan bir yöntemdir. Beyinde testosteron üretim sinyalini durdurarak testislerden testosteron yapımının azaltan LHRH hormonu agonistleri tedavinin temel taşıdır. Genellikle LHRH agonistlerine antiandrojenler denen bir ilaç grubu eklenir. Bunlar testesteronun prostat kanseri hücrelerinde bulunan androjen reseptörlerine bağlanmasını engellerler. Yeni nesil halk arasında akıllı ilaç olarak bilinen antiandrojenler ileri evre hastalarda artık rutin olarak kullanılmaktadır” diyor.

Kemoterapinin ise sadece metastatik hastalıkta kullanıldığını belirten Prof. Dr. Mustafa Benekli, “Erken evrede koruyucu amaçlı kullanımı yoktur. Genellikle hormon tedavisinin etkisini kaybettiği ve prostat kanserinin artık hormondan bağımsız olarak büyümeye başladığı ilerleyen dönemlerde kullanılır. Metastatik prostat kanserinde özellikle kemik ve lenf bezi metastazı varlığında radyoaktif maddeler ile tedaviler giderek daha sık kullanılmaktadır” şeklinde konuşuyor.

{ "vars": { "account": "UA-99020016-1" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }