Yüzlerce Emoji, Sıfır Duygu

Merhaba Güzel Şehrimin Kıymetli İnsanları,

Bundan böyle Milli İrade Gazetesi’nde bu köşeden sizlere sesleneceğim.

Peki, bu köşede neler konuşacağız?

İletişim alanına dair her şeyi... İletişimi, iletişimsizliği; iletişimin tam kalbinde yaşarken nasıl da iletişimsiz kaldığımızı...

Bugün yaşadığımız çağ, her zamankinden daha hızlı, daha bağlantılı ve daha sesli; fakat bir o kadar da yalnız, suskun ve anlaşılmamış.

Teknolojinin sunduğu tüm kolaylıklara rağmen bir “anlam eksikliği”yle karşı karşıyayız. Paylaştıkça çoğalmayan, konuştukça derinleşmeyen bir iletişim hâli içindeyiz.

Dijital platformlar, sosyal medya, anlık mesajlaşmalar…

Tüm bunlar hayatımızı kolaylaştırıyor gibi görünse de aslında bizi daha yüzeysel ve kırılgan bir iletişim biçimiyle karşı karşıya bırakıyor.

Herkes konuşuyor ama çok az kişi gerçekten anlaşılıyor.

Belki de bu çağın en büyük sorunu: “Anlam eksikliği.”

İletişim teknolojileri geliştikçe, insan ilişkileri garip bir şekilde geriliyor.

Günde onlarca mesaj yazıyor, yüzlerce emoji gönderiyoruz ama bunların hiçbirinde gerçek bir duygu, samimi bir bağ ya da derin bir anlam yer almıyor.

Konuşmak kolaylaştıkça, konuşmanın değeri azaldı.

Dinlemek ise neredeyse tamamen unutuldu.

Eskiden mektup yazmak vardı mesela…

Bir kelimeyi seçmek için düşünülürdü.

Her cümlenin bir tartısı olurdu, bir sorumluluğu…

Şimdi ise yazdığımız mesajlar, gönder tuşuna bastığımız an silikleşiyor.

Bir sonraki bildirimin sesiyle, az önceki duygu buharlaşıp yok oluyor.

YÜZEYDE KALAN HAYATLAR

Bu çağda hız, her şeyin önüne geçti.

Anlam ise geride kaldı.

Hızlıca paylaşmak, hızlıca beğenmek, hızlıca geçmek…

Tüketim kültürü sadece maddeleri değil, duyguları da kapsıyor artık.

İlişkiler hızla başlıyor, hızla bitiyor.

Düşünceler bile henüz oluşmadan tepki veriliyor.

Zaman ayırmak, sabretmek, derinleşmek; neredeyse unutulmuş meziyetler.

Oysa anlam, hızda değil; durmakta, düşünmekte, beklemekte gizli.

Gerçek iletişim; sadece duymak değil, anlamaktır.

Karşındakinin sözcüklerinin ardında ne sakladığını merak etmektir.

Bu da ancak yavaşlayarak mümkün olabilir.

PEKİ NE YAPMALI?

Her şeyin dijitalleştiği, hızın bir yaşam biçimi hâline geldiği bu dönemde anlamı nasıl yeniden inşa edebiliriz?

Belki de ilk adım: Yavaşlamayı öğrenmek.

Durmayı, dinlemeyi, bakmayı…

Gerçekten bakmayı.

İnsanlara, kendimize, yaşadıklarımıza…

Paylaşırken bir kez daha düşünmeyi, konuşurken gerçekten dinlemeyi, sessizliğe de yer bırakmayı...

Çünkü bazen en derin anlam, hiç söylenmeyenlerde gizlidir.

{ "vars": { "account": "UA-99020016-1" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }