Suçlamalar sektörü olumsuz etkiliyor

Yeme içme sektörü, Türkiye’nin en dinamik, en geniş istihdam sağlayan ve aynı zamanda en kırılgan alanlarından biri… Hem ekonomik dalgalanmalardan etkileniyor hem de gündemdeki haberlerden. Bir açıklama, bir iddia, hatta doğruluğu teyit edilmemiş bir söylenti bile sektörün nabzını bir anda düşürmeye yetiyor. Bu nedenle bu alana yönelen eleştirilerde, ortaya atılan iddialarda ve yapılan değerlendirmelerde iki kere düşünmek, üç kere ölçüp biçmek gerekiyor.

Nasıl ki borsada işlem gören şirketlerle ilgili haber yapılırken piyasayı sarsacak bir dil kullanılmamasına dikkat ediyoruz; nasıl ki bir şirketi zan altında bırakacak her ifadede “kesinlik” arıyoruz; işte aynı hassasiyet yeme içme sektörü için de geçerli olmalı. Çünkü burada sadece bir işletmenin itibarı değil, binlerce çalışanın emeği, yüzbinlerce insanın ekmeği söz konusu. Bir sektörü toptan suçlayan, genel bir ithamla hedef gösteren her söylem, dalga dalga hem esnafa hem çalışanlara hem de şehirlere zarar veriyor.

Geçtiğimiz günlerde İstanbul’da yaşanan acı olay hepimizi derinden sarstı. Bir ailemizin yaşadığı talihsiz kayıp, Türkiye Lokantacılar Pastacılar Federasyonu Genel Başkanvekili Bahar Bilen’in de altını çizdiği gibi, titiz bir soruşturma süreciyle inceleniyor. Fakat soruşturma sürerken, daha ortada kesin bir sonuç yokken, tüm yeme içme sektörünü zan altında bırakan linç kültürünün devreye girmesi kabul edilebilir değil. Olayın kaynağı henüz netleşmemişken, “sektörün hatası” şeklinde kesin bir yargıya varmak, hem doğru değil hem de son derece haksız.

Bugün sektör; numune verme zorunluluğu, Tarım İl ve İlçe Müdürlüklerinin düzenli denetimleri, QR karekod uygulamasıyla vatandaşın anında bildirim yapabilmesi gibi birçok mekanizmayla kontrol ediliyor. Hijyen ve gıda güvenliğinin en sıkı takip edildiği alanlardan biri olduğunu söylemek abartı olmaz. Elbette zaman zaman kurallara uymayan işletmeler çıkıyor; bunun istisnası yok. Ama o işletmeler de tespit edildiği anda yaptırımla karşılaşıyor, gerekli işlemler hızla uygulanıyor.

Birkaç kötü örneği bütün bir sektöre mal etmek ise hem vicdani değil hem de ekonomik olarak ağır sonuçlar doğuruyor. Düşünün… Eskişehir’de ve Türkiye genelinde binlerce işletme, her gün on binlerce insanı ağırlıyor. Bu işletmelerde çalışan milyonlarca kişi, eve ekmek götürüyor. Birkaç saat içinde sosyal medyada yayılan bir söylenti bile bir işletmenin müşteri kaybına, işçi çıkarmasına ya da tüm bir semtin ekonomik dengesinin bozulmasına yol açabiliyor. Bu kadar kırılgan bir yapının, haksız ithamlarla daha da yıpratılması kimseye fayda sağlamaz.

Eskişehir Lokantacılar ve Kasaplar Odası Başkanı Bahar Bilen’in vurguladığı gibi, bu süreçte kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi, üyelerin hijyen ve ruhsat konularında hassasiyet göstermesi ve denetim süreçlerinin etkinliğinin artırılması çok kıymetli. Halk sağlığı elbette birinci önceliktir. Ama halk sağlığını korumaya çalışırken, binlerce insanı zan altında bırakmak, haksızca töhmet etmek, emekle ayakta duran bir sektörü karalamak da aynı derecede sakıncalıdır.

Unutmayalım: Yeme içme sektörü sadece bir “hizmet alanı” değil, şehirlerin kültürünü, misafirperverliğini, üretimden istihdama kadar uzanan geniş bir zinciri temsil ediyor. Birkaç olumsuz örnek üzerinden koskoca bir sektörün üzerine gölge düşürmek kimsenin hakkı değil.

Bu nedenle yapılması gereken bellidir: Soruşturma sonuçları açıklanana kadar kimseyi suçlu ilan etmemek, sektörün geneline mal edecek açıklamalardan uzak durmak, eleştirileri sağlam bilgi ve belgeye dayandırmak ve özellikle ekonominin bu kadar kırılgan olduğu bir dönemde söylemlerin yaratacağı etkinin bilinciyle hareket etmek…

Çünkü sözün etkisi bazen bir işletmenin bir yıllık emeğini silebiliyor.

{ "vars": { "account": "UA-99020016-1" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }