Sessiz dostlarımızın sesi olalım

Ekim ayının ilk haftası, can dostlarımızın haklarını hatırladığımız ve hatırlattığımız bir hafta. Çeşitli etkinliklerle, paylaşımlarla sessiz dostlarımızın sesi olmaya çalışıyoruz.

Ancak bir haftalık hatırlayış yetiyor mu gerçekten? Sokaklarda açlıkla, susuzlukla, şiddetle mücadele eden binlerce can varken; doğada yaşam alanı daralan, şehirlerde yok sayılan hayvanların hakkını ne kadar koruyabiliyoruz?

Önümüzdeki kış günlerinde, sokak hayvanlarımız soğuktan saklanacak yer arayacak. 1 haftada yapacağımız bir barınak ziyareti, ne yazık ki onları kışın soğuğundan korumaya yeterli değil.

Hayvanları korumak, yalnızca mama vermekle ya da sosyal medyada birkaç paylaşım yapmakla sınırlı bir görev değildir. Bu, bir vicdan meselesidir. Çünkü onlar, bizden daha sessiz ama bizden daha masum canlılardır. İnsanoğlunun kurduğu beton şehirlerde yer bulamayan, doğanın dengesini korumaya çalışan her canlıya saygı duymak aslında kendimize saygı duymaktır.

Unuttuğumuz bir gerçek var: Bu dünya sadece insanların değil. Hayvanların da yaşama, beslenme ve korunma hakkı var. Bu hak doğanın onlara sunduğu bir haktır.

Hayvan sevgisi, çocukluktan itibaren öğretilmesi gereken bir değerdir. Bir çocuğun bir kediyi okşarken hissettiği empati, ileride bir insana zarar vermemesinin teminatıdır. Çünkü şefkat bulaşıcıdır; sevgi büyür, vicdan gelişir.

Belediyelere, sivil toplum kuruluşlarına ve bireylere büyük görev düşüyor. Barınakların iyileştirilmesi, kısırlaştırma çalışmalarının artması, hayvana şiddet uygulayanlara caydırıcı cezalar verilmesi artık bir zorunluluktur. Fakat en önemlisi, toplumun her kesiminde “hayvanın da bir can olduğu” bilincinin yerleşmesi gerekiyor.

Bir köpeğin gözlerinde korku yerine güveni görebileceğimiz, bir kedinin aç değil huzurlu olduğu bir ülke hayal değil.

Yeter ki sessizlerin sesi olalım.

{ "vars": { "account": "UA-99020016-1" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }