SAĞLIK & YAŞAM

Sepsise bağlı kayıplar önlenebilir

Sepsis yarattığı yaşam kayıpları nedeniyle hala dünyanın gündeminde önemli bir sağlık sorunu olarak yerini koruyor. Dünya çapında sepsis nedeniyle her 2,8 saniyede bir kişinin hayatını kaybettiğine dikkat çeken Yoğun Bakım Uzmanı Prof. Dr. Sibel Temür, sepsisin tanınmadığı takdirde saatler içinde yaşam kaybına yol açabileceğini belirtti. Bu nedenle sepsiste doğru bilgilenmenin önemine işaret eden Prof. Temür, “Erken müdahale ile yaşam kaybı riski yüzde 60’dan yüzde 20’ye düşebiliyor.” dedi.

Dünya genelinde her yıl yaklaşık 50 milyon kişinin yaşamını etkileyen sepsis nedeniyle 13,7 milyon kişi yaşama veda ediyor. Yeditepe Üniversitesi Kozyatağı Hastanesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı Yoğun Bakım Uzmanı Prof. Dr. Sibel Temür, bu denli yaygın önemli bir sorun olmakla birlikte halk arasında yeterince tanınmaması, eksik bilgilenme gibi birçok etkenden dolayı tedavide çok değerli olan ilk bir saatin kaçırılabildiğini söyledi.

“TÜM YAŞAM KAYIPLARININ YÜZDE 20’Sİ SEPSİS KAYNAKLI”

Sepsisin küresel ölçekte ciddiyetine dikkat çeken Prof. Dr. Temür, “İstatistiklere göre, dünyadaki tüm yaşam kayıplarının yaklaşık yüzde 20’si sepsis nedeniyle. Daha da üzücü olan, kayıpların yüzde 40’ının beş yaş altı çocuklarda görülmesi. Obstetrik sepsis de anne ölümlerinin üçüncü en sık nedeni. Hastanede yatan hastaların yüzde 27’si, yoğun bakım hastalarının ise yüzde 42’si sepsis nedeniyle kaybediliyor. Bu nedenle bireysel ve toplumsal farkındalık düzeyinin artırılması çok büyük önem taşıyor.” dedi.

“ÜLKEMİZ İÇİN DE ÖNEMLİ BİR SAĞLIK YÜKÜ OLUŞTURUYOR”

Türkiye’de sepsisin sıklığına ilişkin ulusal bir kayıt sistemi henüz yeterince güçlü olmasa da yoğun bakımlardaki verilerin küresel ortalamalara yakın sonuçlar verdiğini belirten Prof. Dr. Temür, sözlerine şöyle devam etti: “Yoğun bakıma yatan hastalarda enfeksiyon kaynaklı yaşam kaybı oranı yüzde 60’a kadar çıkabiliyor. 2018 yılında ülkemizde 132 yoğun bakım ünitesinde nokta prevalans çalışma verilerine göre sepsis mortalitesi yüzde 55,8, septik şokta mortalite yüzde 71,1’e yükseliyor. Bu da sepsisin hala ülkemizde de önemli bir sağlık yükü oluşturduğunu gösteriyor.”

ÇOK KISA SÜREDE HAYATİ TEHDİT OLUŞTURABİLİYOR

Sepsisi, “vücudun bir enfeksiyona karşı verdiği aşırı bağışıklık yanıtı sonucu gelişen ve organlara zarar vererek çok kısa sürede hayati tehlike oluşturabilen bir klinik tablo” olarak tanımlayan Prof. Dr. Temür, “Basit bir idrar yolu enfeksiyonu, zatürre ya da ameliyat sonrası gelişen bir enfeksiyon bile odak oluşturarak bağışıklık sisteminin düzensiz çalıştığı durumlarda sepsise yol açabilir. Halk arasında “kan zehirlenmesi” olarak bilinse de aslında sorun kanda mikrop bulunması kadar, bağışıklık sisteminin anormal reaksiyonudur.” diye konuştu.

TANI VE TEDAVİDE GECİKME YAŞAM KAYBI RİSKİNİ ARTIYOR

Sepsisin çok hızlı ilerleyen bir hastalık olduğu için tanı ve tedavide gecikmelerin yaşam kaybı riskini ciddi şekilde artırdığına işaret eden Prof. Dr. Temür, “Erken tanınmadığında saatler içinde çoklu organ yetmezliği gelişebiliyor. Dünya genelinde özellikle düşük ve orta gelirli ülkelerde hızlı tanı testlerine, uygun antibiyotiklere ve yoğun bakım desteğine erişim sınırlı. Ayrıca antibiyotik direnci, sepsis tedavisinde etkili ilaçlara ulaşmayı zorlaştırıyor ve yaşam kaybı artırıyor.” şeklinde konuştu.

İLK SAAT KURALI

Sepsiste her saatlik gecikmenin yaşam kaybı riskini belirgin biçimde artırdığını anlatan Prof. Dr. Temür, “Bu nedenle uluslararası kılavuzlar, şüpheli sepsis veya septik şok varlığında ilk 1 saat içinde antibiyotik başlanmasını önerir. Antibiyotik başlama süresinde her gecikilen saat yaşam şansının yüzde 7,6 oranında düşmesi demektir. Erken müdahale ile yaşam kaybı riski yüzde 60’dan yüzde 20’ye düşer, gecikildiğinde bu oran yüzde 60’a kadar çıkabiliyor.” dedi.

BU SİNYALLER UYARICI OLMALI!

Sepsis tanısı açısından saatler bu kadar önemliyken belirtileri kaçırmamak gerektiğine işaret eden Prof. Dr. Sibel Temür, sözlerine şöyle devam etti: “Yüksek ateş, titreme, hızlı solunum, kalp atışında hızlanma, kan basıncında düşme, bilinç bulanıklığı ve idrar miktarında azalma sepsisin en önemli belirtileridir. Bu şikâyetlerin birkaçının bir arada olması ve özellikle hastanın genel durumunun hızla kötüleşmesi sepsis açısından alarm olarak kabul edilmeli. Özellikle bağışıklık sisteminin daha hassas olduğu ileri yaşta bilinç değişikliğini çok ciddiye alınmalı. Enfeksiyonun başlangıç odağına göre klinik bulguların önceliği değişebilir ama enfeksiyonun odak olmaktan çıkıp sistemik hale geldiği durumda tüm sistemlere ait patolojik bulgular şiddetlenir.”

RİSK GRUBUNDAKİLER DİKKAT!

Özellikle 60 yaş üstü kişiler, bir yaşın altındaki bebekler, bağışıklık sistemi baskılanmış hastalar, diyabet veya kronik akciğer-böbrek hastalığı olanlar, kanser tedavisi görenler ve ameliyat sonrası enfeksiyon riski taşıyan hastaların sepsis için daha büyük risk taşıdığını hatırlatan Prof. Dr. Temür, “Ayrıca gebeler ve doğum sonrası lohusa dönemdeki kadınların da riskinin daha yüksek olduğu bilinmeli” dedi.

HASTANE ÖNCESİ DÖNEM İÇİN EĞİTİMLERLE ERKAN TANI ORANI ARTIRILABİLİR

Tanıda da altın standart tek bir tetkik, parametrenin bulunmadığını belirten Prof. Dr. Temür, sözlerine şöyle devam etti: “Tanı klinik ve enfeksiyona yönelik laboratuar değerler (CRP, prokalsitonin. kan kültürü gibi) ile konuyor. Enfeksiyon odağı için tarama yapılıyor. Son yıllarda yapay zekâ destekli algoritmalar ve hızlı tanı kitleri geliştirilerek sepsisi saatler yerine dakikalar içinde tanımak hedefleniyor. Ancak bu teknolojilerin yaygınlaşması hâlâ devam ediyor.” Sepsis ve septik şok vakalarının yönetimi için özel protokoller uygulandığını anlatan Prof. Dr. Temür, “Önemli olan sepsisin erken tanınmasını sağlayacak eğitimlerin ve farkındalığın hastane öncesi süreçlerde de artırılmasıdır” diyerek sözlerine şöyle devam etti: Küresel sepsis kılavuzları Sağlık Bakanlığımız, Yoğun Bakım Derneklerimiz ve Acil Tıp Derneklerimiz tarafından ortak eğitim ve uygulamalar ile hastanelerde “İlk 1.saat sepsis demeti’ protokolü olarak uygulanıyor. Bu protokoller hızlı tanı, sıvı tedavisi, antibiyotik başlanması ve yoğun bakım desteğini içeren standart adımlar. Serviste yatan hastalarda da klinik veri takiplerine dayalı ‘Erken Uyarı Sistemleri’ protokollerin hızla başlamasına öncülük ediyor.”

ANTİBİYOTİK DİRENCİ HALA CİDDİ BİR SORUN!

Sepsis tedavisinde ülkemiz için de büyük bir sorun olan antibiyotik direncinin ciddi bir engel oluşturduğunu hatırlatan Prof. Dr. Sibel Temür, “Antibiyotik direnci, sepsis tedavisinde etkili ilaca ulaşmayı geciktiriyor ve yaşam kaybı oranlarını artırıyor. Türkiye, Avrupa ülkeleri arasında antibiyotik direnç oranlarının en yüksek olduğu ülkelerden biri. Bu nedenle gereksiz antibiyotik kullanımının azaltılması ve doğru ilaca erken başlanması hayati önem taşıyor” dedi. Prof. Dr. Temür, hastalara da şu uyarılarda bulundu: “Gereksiz durumlarda antibiyotik kullanmayın. Basit viral enfeksiyonlarda antibiyotik gerekmez. Eğer antibiyotik başlandıysa, ilacı doğru dozda, doğru saat aralıklarında ve önerilen sürede kullanın.”

“ÖNLEMEK İÇİN ÖNCE DOĞRU BİLGİLENİN”

“Hastalıklarda her zaman olduğu gibi sepsiste de en önemli adım önlemdir ve bunun için doğru bilgi sahibi olmak gerekir” diyen Yeditepe Üniversitesi Hastaneleri Yoğun Bakım Uzmanı Prof. Dr. Sibel Temür, hasta ve yakınlarına şu önerilerde bulundu: “Sepsisin üç temel unsuru vardır: enfeksiyon, bağışıklık sistemi ve organ yetmezliği. Önceliğimiz enfeksiyondan korunmak, yani odak oluşmasını engellemektir. Bunun için el hijyeni çok önemlidir. Düzenli sağlık kontrolleri yaptırmak, gerekli olduğunda antibiyotikleri doğru şekilde kullanmak ve antibiyotik direncinin gelişmesini önlemek gerekir. Bağışıklık sistemi zayıf olan kişilerin aşılanmalarına özen göstermeleri çok önemlidir. Kalabalık ve havasız ortamlardan uzak durun. Bağışıklığı zayıflatabilecek madde kullanımlarından ve kontrolsüz takviyelerden kaçının. Sağlığın sürdürülebilir olması için bireysel ve toplumsal sorumluluğumuzu yerine getirmeliyiz.”

{ "vars": { "account": "UA-99020016-1" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }