Öyle ki dev ekranlarda bu ortak heyecanları birlikte yaşamak için an kovalar olduk.
Kent yaşamı bizi her ne kadar yalnızlaştırsa da, bu tür toplu etkinlikler modern hayatın anti-depresanı gibi etkisini gösteriyor. Aynı takımı tutmak, aynı marşı söylemek, bir grubun parçası olmak kimlik duygumuzu da güçlendiriyor. Dev ekranlar, içinde bulunduğumuz toplumun ortak anılarını inşa ediyor.
İnsanlar bir araya gelebildiği sürece toplumun ihtiyacı olan güven ilişkileri de pekişiyor Meydanda tanımadığınız biriyle aynı dakikada sevinmek, aynı kaygıları paylaşmak, aynı savaşları vermek… Bütün bunlar toplumu görünmez bağlarla birbirine bağlıyor.
Toplum bilimciler yıllardır bu birlikteliğe farklı adlar verir: kolektif bilinç, mekânsal birliktelik, ritüelleşmiş topluluk deneyimi… Peki bu tür etkinlikler neden bu kadar önemli? Neden binlerce insan evlerinde ekran başında oturmak varken meydanlarda bir araya gelmeyi tercih ediyor?
Görünmeyen Ağlar
Sosyolog Robert Putnam’ın deyimiyle, bu tür etkinlikler “sosyal sermaye” üretir. İnsanlar birbirleriyle temas ettikçe, bir toplumun en temel ihtiyacı olan güven ilişkileri de pekişir. Meydanda tanımadığınız biriyle aynı dakikada sevinmek, golde sarılmak ya da hakem kararında birlikte söylenmek… Bütün bunlar toplumu görünmez bağlarla birbirine bağlar.
Durkheim, geleneksel toplumlarda inanç merkezli kolektif ritüellerin toplumun birliğini sağladığını söylemiştir. Bugünse bu rolü zaman zaman spor müsabakaları, konserler, halk festivalleri gibi etkinlikler üstleniyor. Çünkü bu tür organizasyonlar; kim olduğumuzu, nereden geldiğimizi ve hangi duygularda birleştiğimizi yeniden hatırlatıyor.
Kent yaşamı bireyleri yalnızlaştırırken, bu tür toplu etkinlikler adeta modern hayatın anti-depresanı gibi çalışıyor. Bir grubun parçası olmak, kimlik duygusunu güçlendiriyor.
Dev ekranlarda toplumun ortak anıları inşa ediliyor. Bu anılar kültürel belleğin duygusal bir arşivine dönüşüyor. Bazen bir gol anı, binlerce kişilik bir toplumun ortak hafızasında yer ediniyor.