KASNAĞIN AVARASI

 “EOKA tarafından evladını kaybeden bedbaht bir anne yaşlı gözlerle yanmakta olan evini seyreder, acı üstüne eklenen acının ıstırabı altında kıvranırken onun ifadesini alan bir Rum polis ‘evlâdının öldürülmesi icap etmekteydi çünkü siyasetle uğraşıyordu’ gibi teselliye muhtaç bir zavallının elemine, kalbinde yanan ateşe benzin döküyordu. Bu kadar bayağı bir hareket tasavvur edilemez”. 1958

Dr. Fazıl KÜÇÜK

 

Mendil büyüklüğündeki ülkede yapılan başkanlık seçimi sonrasında bu makama seçilen Nikos Hristodulidis’in, adeta yaban arısı sokmuş gibi yollara düşüp adadaki bölünmüşlüğün nedeni olarak Türkiye ile Kıbrıs Türk liderliğini suçlamayı marifet olarak gördüğü anlaşılıyor. Kendisinden önce bu makamı işgal edenlerin de aynı yöntemi uyguladıklarından olacak adada şu anda içinden geçmekte olduğumuz yapının kalıcılığını bir şekilde kabullenmiş oluyorlar. 49 yıldır ortalıklara konulan sayısı belirsiz çözüm önerileri önünde takoz olmayı yeğliyorlar. Takoz olmayı kaldırdıkları anda çözüm yolunun da taşlarını döşemiş olacaklardır.

Müzakere süreçlerinde çözümün önüne koydukları takozlara gelince öncelikle Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluş antlaşmalarında Kıbrıs Türklerinin siyasi eşitliğini ortalıklardan kaldırmak için yollara düştüler. Bu konuda istediklerini elde edemedikleri için saldırganlaştılar. İyi niyetle kurulan Kıbrıs Cumhuriyetini ortalıklardan kaldırmak için AKRİTAS PLANINI uygulamak üzere gündeme taşıdılar. Adı geçen cumhuriyetin Garantörü olan ülkelerin bozulan düzene yeniden işlerlik kazandırabilme çabaları boşlukta bırakıldı.

Adada yaşananları ve akan kanı durdurabilmek için BMGK devreye sokuldu. Kraldan fazla kralcı rolüne soyunduğu anlaşılan İngiltere’nin ayak oyunları ile karşımızdaki unsura Devlet sıfatı verilirken Türkler ise Toplum olarak tanımlanıyordu. 04 Mart 1964 tarihinde alınan 186 sayılı karar çözümün önüne konmuş olan ilk takoz olma unvanını taşıyor.

İlerleyen yıllarda ise BMGK’nin kararından tatmin olmayanları AB bünyesi içine alarak yeni bir takozu ortalıklara taşıdılar. Şimdilerde ise AB’nin de adadaki çözümsüzlüğe katkı vereceği umulan AB temsilcisinin görevlendirilmesi

çabalarını sürgit ediyorlar. Böylece AB’nin çözümsüzlük takozunu iyice pekiştirmek istedikleri anlaşılıyor. BM Genel Yazmanları da yukarıda anılan 186 sayılı kararla bozulan düzeni yeniden kurmak yerine Lefkoşa – Girne yolunu açtırarak Makarios’un yönetiminin egemenliğini adanın bütününe yaymak çabası içinde oldular. Aradan geçen sürede benzer çaba içerisinde oldukları yadsınamaz.

Günümüzde adanın bölünmüşlüğü konusunda Türkiye’yi ve Kıbrıs Türk yöneticilerini suçlamakla zaman geçirmeden 186 sayılı BMGK kararının düzeltilmesi için çaba harcamış olsalardı Nikos Hristodulidis, AP Parlamentosu Başkanı Roberta Metsola ile görüşerek Kıbrıs sorunu Avrupa sorunudur diye dertlenmezdi. Kıbrıs’ın bölünmüşlüğü meselesi ortalıklardan kaldırılmadığı sürece Avrupa’nın bütünleşmesi vurgusuna gerek de duymayacaklardı.

BMGK Kıbrıs uyuşmazlığının çözümü için aldığı kararla çözümün tabutuna ilk çiviyi çakarken AB’de son çiviyi çakmış oluyor. Anılan kararlarla da bölünmüşlüğün kalıcılığını da pekiştirmiş oluyorlar. Bu kararlar durduğu sürece karşımızdaki unsurun ağlaklar gibi dolaşacaklarına anılan kararların düzeltilmesi için çaba harcamaları gerekiyor.

Bizlerin de anılan kararların düzeltilmesi için çaba içinde olmamız gerekiyor mu ne…

SEVGİ ile kalınız…

{ "vars": { "account": "UA-99020016-1" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }