Jale Nur Süllü’nün unutamadığı üç olay!



CHP Eskişehir Milletvekili Jale Nur Süllü ile Sağlı Sollu Haber’de yayınlanan ve anlattıkları ilgi çeken bir sohbet gerçekleştirdik.

*

Sohbetimizde, Süllü ile pek çok konuyu masaya yatırdık ama özellikle milletvekili olduğu süre boyunca unutamadığı üç olay oldukça çarpıcıydı.

Süllü, bahse konu üç olayı anlatırken bazen duygulandı, bazen sinirlendi, bazen de umut verdi…

*

Şimdi, Süllü’nün aktarımıyla unutamadığı üç önemli olayı paylaşıyor ve bugünlük MIH sütunlarını kapatıyorum.

*

İşte Süllü’nün ifadeleri:

1 YILDIR ÇOCUKLARINA MEYVE ALAMAYAN ANNE 

“Biliyorsunuz, Cumhuriyet Halk Partimizin iktidarında gerçekleştireceğimiz ve 13. Cumhurbaşkanımız Sayın Kılıçdaroğlu’nun da çok önemsediği “Aile Destekleri Sigortası” programımız var. Gelir girmeyen ev kalmayacağı, özellikle de yaşanan derin kadın yoksulluğuna çözüm olacak ve kadınlara verilecek kartla yüklenecek maaşı diledikleri gibi harcayabilecekleri destek programını anlatmak için sahadayken pazarda söyleştiğim bir kadının tek bir cümlesi, beni derinden etkiledi.  Söyleşimiz sırasında pazar arabasının kapağını kaldırdığında gayri ihtiyari şöyle bir baktım.  Sadece arabanın dörtte biri doluydu. Kendisine alışverişini bitirip bitirmediğini sorduğumda avucunu açarak sımsıkı buruşmuş bir 5 bir de 10 TL gördüm ve bana bu parayla ne alabileceğine baktığını söyledi. Pahalılıktan ve geçim sıkıntısından yakınırken ekledi: “Biliyor musunuz evde üç çocuğum var ve bir yıldır meyve yemediler” dedi.  Gerisi bende kalsın, ama, 3 torunlu bir anneanne, bir babaanne ve bir milletvekili olarak beni öylesine etkiledi ki bugüne kadar hiç aklımdan çıkmadığı gibi, ülkemizdeki tüm çocuklar için mücadele etmemiz gerekliliğini de unutturmuyor bana…”

*

RABİA NAZ OLAYI VE OTOPSİ VİDEOSU 

“Tüm Türkiye’nin bildiği gibi Giresun Eynesil’de evinin önünde yaralı olarak bulunan, götürüldüğü hastanede vefat eden ve ailesinin intihar ettiğine ikna edilmeye çalışıldığı 11 yaşındaki Rabi Naz cinayetinin çözülememesi, sanıyorum yaşadığım sürece aklımdan hiç çıkmayacak. Ölümünden yaklaşık 2 yıl sonra kurulan “Rabia Naz Vatan Başta Olmak Üzere Şüpheli Çocuk Ölümlerinin Araştırılması Meclis Araştırma Komisyonu”nda kadın-çocuk konusundaki mücadelem ve verdiğim araştırma önergeleri nedeniyle Cumhuriyet Halk Partisi grubum adına görevlendirilmiştim. Komisyon adeta, Rabia Naz cinayetinin aydınlatılamamasında çok tanınan bir AKP milletvekilinin siyasi baskısı olmadığını ve AKP’li belediye başkanının dahli olmadığını ispatlamak üzere kurulmuş gibiydi. Dava dosyası, polis tutanakları, ifadeler binlerce sayfa okudum, onlarca tanık, dinledik, olay yeri inceleme gezisi gerçekleştirdik, aileyle sık sık görüştüm, gazetecilerle, adli tıp doktorları ile çalıştım. Ve biliyor musunuz, hayatımda ilk kez bir otopsi videosu izledim. Benim için çok ağır bir yüktü. Olayın üzerinden zaman geçmesinin getirdiği kaybolan ya da dikkate ve incelemeye alınmayan deliller, acemice gerçekleşen keşifler, çelişkili adli tıp raporları, yalan söylediğini görüşmelerimizin ilk dakikasında anladığımız yalancı tanıklar, küçücük bir ilçede bozulan sosyal ilişkiler, Ensar Vakfı olayında da görev yapan bizleri intihar olduğuna ikna  etmeye çalışan bir savcı, olayı araştırdığı için bizle bölgeye gelen gazetecilerin göz altına alınmasında kurtarmaya çalışmamız, baba  Şaban Vatan’a tanıklardan uzaklaştırma kararları, daha neler nelere tanıklık ettik. 4 ay süren komisyon toplantıları sonrası hazırlanan Komisyon Raporu’na dedektif gibi çalışmalarımızın ardından tek başıma, tam 35 sayfa şerh yazdım. Ancak, onca çalışmaya karşın olayın aydınlatılamamış olması, hala benim üzerimde inanılmaz bir ağırlık. Umarım bir gün gerçekler gün ışığına çıkar…”

*

‘KALBİ DELİNENLERİ HİÇ UNUTMAYACAĞIM’ 

“Milletvekilliğim sürecinde 35 şehirde saha çalışması gerçekleştirdim. İstanbul seçimlerinde hem oy sayımında hem de seçimlerin yenilenmesinde toplam 30 gün İstanbul’daydık. Sel oldu, yangın oldu gittik, İzmir Depreminde 10 gün İzmir’de kaldım ta ki Rıza Bey Apartmanı’ndan son enkaz çıkarılıncaya dek, çok etkilendiğim olaylar oldu. Ancak sanırım hiçbiri, 6 Şubat deprem bölgesi kadar etkilemedi beni.  Deprem Pazarı Pazartesi’ye bağlayan gece olmuştu, ben Salı Günü zorlu bir yolculuğun ardından Hatay İskenderun’daydım. Tam 18 gün kaldım. Ayağıma giydiğim yün çorabı 10 gün çıkarmadım, yıkanmadık, aç kaldık, kâh uyuduk kâh uyumadık, arabada uyuduk; koşullar çok zorlayıcıydı. Ancak gördüklerimiz o kadar acıydı ki kendimizi düşünecek halde değildik. Enkaz altından yardım çığlıklarını duyduk, enkaz başında bekleyen yakınlarının ekip, ekipman yakarışlarına yardımcı olmaya çalıştık.  Günlerce cenazelerini almak için bekleyenlerin, “ses geliyor” diyen yardım taleplerini duyduk. Battaniyelere sarılmış cesetleri, kefensiz gömülenleri… “20 yıllık kepçeciyim ama hiç enkaz kaldırmadım; birinin kafasını kolunu alacağım diye korkuyorum” diyeni, “eczaneler kapalı çocuğumun insülini göçük altında” diyenleri, yakınlarının elbise eşyalarına sarılıp gözyaşı dökenleri gördük. Enkaz başındakilerin anlattığı her bir hikaye ve anı yüreğimizi dağlıyordu. 9 gün boyunca enkaz başında iki çocuğu ve eşini bekleyen, deprem sırasında Ankara’da olan genel cerrah doktor bir baba, her gün uğradığımda bana aynı cümleleri tekrarlıyordu: “Deprem öncesi akşam oğlum sen benim kalbimsin baba dedi. Kalbimi deldin oğlum.” Depremde tüm kalbi delinenleri hiç unutmayacağım. Ancak, tabloyu böylesine ağırlaştıranın beceriksizlik, koordinasyonsuzluk, bilimden uzaklaşma; yıpratılan kurumlar olduğunu ve sorumlularını da unutmamamız gerekiyor.” 

{ "vars": { "account": "UA-99020016-1" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }