Özgür olma furyası altında bambaşka arayışlar içine girdik. Şahsi olarak hayattaki en büyük idealim “özgür olmak”tı benim de. Sonra fark ettim… Özgür olma çabasıyla, birine bağlı olmama çabasıyla çıktığım bu yolda daha derin bağlılıkların tutsağı oldum. Bu tutsaklığı fark ettiğimdeyse özgür olmanın yalnızca hayali bir ideoloji olduğunu anladım. Bu fark ediş, beni elleriyle boğan bir canavara dönüştü. Ve lanet olası canavarın kaçacak yolu da yok.
Eğer ilk insan değilseniz, özgür de değilsiniz. Çalışmak, öğrenmek, giyinmek, kalıplara uymak zorundasınız. Gerçi ilk insan olsaydınız da bir şeyleri keşfetmek, öğrenmek zorunda olacaktınız. Sanırım hiçbir zaman buna sahip olamayacağız.
Çünkü zaman bile başka insanların kurguladığı ve uymamız gereken bir dilim. Kahvaltıda yiyeceklerimiz, bu sezon giyeceklerimiz… Dünya’nın gelişimiyle daha da özgürleştiğimiz gibi bir yanılsamaya kapılıyoruz. Oysa ki bu gelişimle modern insanın, “influencer”lar etkisiyle giydiği kıyafetten o günün rutinine kadar ezbere ve özenti bir hayat yaşıyoruz.
Geliştikçe kısıtlanıyor, özgürlük için çığlıklar attıkça sesimiz kısılıyor. Çünkü hiçbir zaman, hiçbir şartta ve hiç kimse gerçekten özgür olamayacak. Bunu kabullenmek de zor, fark etmek de. Alıştığımız gibi her şeye, buna da alışacak; sistem içerisinde dönen tekerleklerden ibaret olacağız.
Özgür olmanın yaşamak olmadığı aşikâr. Yaşamanın da isteklerimiz doğrultusunda gitmediği… Çünkü sabah uyanıp işe gitmeli, karnımızı doyurmalı ve o büyük indirimlerden sezonun trend parçalarını almalıyız. Kendi paramızı kazandığımız için de özgür olduğumuzu sanmaya devam edeceğiz.
Belki de özgürlük, baştan beri bize satılan en güzel yanılsama.