Geciktirdiğimiz Yaslar

Tüm duyguları körelttiğimiz ve sisteme adapte olduğumuz bu süreçte, üzülmeyi ve yas tutmayı da unuttuk.

Kalbimizi kıran, canımızı acıtan eskiden olsa günlerce ağlayacağımız şeyler için artık 2 saniyelik bir buruklukla atlatıp hayata dönmemiz gerekiyor.

Büyümenin verdiği en büyük sancı da bu sanırım. Üzülebilecek, kendini kapatabileceğin bir vaktin olmaması.

Annen mi öldü? 3 gün iznini yap işe geri dön. Çünkü hayat bu kadar basit. Çünkü acılar bu kadar değersiz, yaslar bu kadar kısa.

Bir noktadan sonra da bu birikmiş acılar, duyguları köreltiyor. Gerçekten üzülmeyi unutuyoruz. Hem de hayata erken atılmış biriyseniz, çevrenizden gelen “sevgilimden ayrıldım, çok mutsuzum”, “bu yaz istediğim gibi tatil yapamadım” yakarışları sizi güldürmekten başka bir işe yaramıyor. Herkesin derdi kendine olsa da, duyulan dertlerin farklılığı arkadaşlardan da uzaklaştırıyor. Senin yerinde olsalar ne yapacaklarını düşünüyorsun. Ve çoğu zaman sen onların yerinde olmak istiyorsun. Bu hüznü içimizde yaşayamadıkça da, mutluluktan da uzaklaşıp tüm duygulardan ırak bir halde buluyorsun kendini. Mutsuzluğu yaşayamadıkça, mutluluğun da anlamı kalmıyor.

Bir noktadan sonra da kabulleniyorsun:

“Demek ki bundan sonra böyle…”

Ve öyle de oluyor. Çünkü bu düzenin içinde, başka bir yolu yok, yaşamı sürdürmenin.

{ "vars": { "account": "UA-99020016-1" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }