Sosyal medyada gezerken önüme bir görsel düştü. Avrupa ülkelerinde toplam doğurganlık hızı paylaşılmış. Harita neredeyse kıpkırmızı. Avrupa’daki hiçbir ülke, nüfusun yenilenme düzeyi olan binde 2,1 oranını karşılamıyor. Türkiye’de son açıklanan verileri göre bu hız 1,48. 2014’ten bu yana toplam doğurganlık hızı düşüş eğiliminde. Son 8 yıldır ise nüfus yenileme düzeyinin altında kalıyor.
2025 yılının ‘Aile Yılı’ ilan edilmesi boşuna değildi ancak yeterli de olmayacağı aşikar. O nedenle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2026-2035 dönemini 'Aile ve Nüfus 10 Yılı' ilan ettiklerini duyurdu. Erdoğan, “Bu 10 yıl içerisinde iş hayatından eğitime, kültürden şehir planlamasına, teknolojiden sosyal politikalara kadar aileyi merkeze alan güçlü adımlar atacağız" dedi.
Yine geçtiğimiz günlerde AK Parti Milletvekili Prof. Dr. Ayşen Gürcan, Anadolu Üniversitesi’nde konuşmacı olarak katıldığı bir etkinlikte aile vurgusu yapmış, “Aile dediğimizde neden bu kadar ürken bir grup var biraz endişe ediyorum. Diyelim ki aile mefhumunu kaybettik. Nüfus artış hızı durdu. Bunu yaşayan ülkeler var. Dışarıdan göçmen almak zorundalar. Hiç evlenmeyen bireyler vefat ettiğinde, onun toplumda kaldırdığı yükü kim kaldıracak” demişti.
Eskişehir olarak biz bu işin neresindeyiz diye sorarsanız durum vahim. Toplam doğurganlık hızının en düşük olduğu şehir olarak kayıtlara geçtik. Binde 1,12. Oldukça düşük bir orandayız. Yaşlı nüfusun ve öğrenci nüfusunun yoğun olduğunu düşünsek bile yine de sayı ortalamanın çok çok altında.
Yüksek öğretim mezunu annelerin toplam doğurganlık hızı 2024 yılında binde 1,22 çocuk oldu. Bu açıdan baktığımızda öğrenim düzeyi yüksek kentler arasında yer alan Eskişehir’de de doğurganlık hızının düşük olmasının bir nedenini de bu olarak gösterebiliriz. Hane halkı büyüklüğü ile de Eskişehir son sıralarda yer alıyor. Bu da tabii ki önemli bir etken.
Önümüzdeki 10 yılın aile yılı ilan edilmesi oldukça kıymetli. Çünkü her ne kadar keyfi olarak evlenmek istemeyenler, keyfi olarak çocuk yapmak istemeyenler olsa da bunun tam tersi durumda olanlar da var. Evlenmek isteyen ancak ekonomik çekinceler nedeniyle evlenemeyenler, çocuk yapmak isteyip de yine ekonomik çekinceler sebebiyle tereddütte kalan birçok vatandaş da var. Hal böyle olunca teşvikler ne kadar artarsa, birçok vatandaş da çekincelerinden kurtulur. Gerekli teşvikler hayata geçirilmezse, maalesef nüfus artış hızı iyice düşecek ve bu durumda beraberinde birçok sıkıntıyı getirecek.