2025 Yılı yaz aylarında peş peşe çıkan yangınların koru yüreklerimize oturdu. Malum, yangınlar iki türlü... Birisi coğrafi yangın, diğeri gönül yangını… Her ikisi de acı veriyor, insana. Babam okuryazar değildi ama arifti. “Çattığın ateşi söndürecek suyun yoksa yakma onu… ” derdi. Bu sözün bir küpe gibi kulakta asılı olmasını isterdi. Yürek dağlamayan yangın olur mu? Tüm Türk milleti olarak coğrafi ve gönül yangınlarına karşı teyakkuz hâlinde olmalıyız ki, değerlerimiz heba olmasın. Herkes ateşini kontrol altında tutmalı. Tutmalı ki mazlumun, mağdurun ve güzel yurdumuzun ciğerleri yanmasın! Yangının her türlüsü afettir. Afetlere karşı duyarlı olmalı. Yakan cezasını çekmeli. Kanun ne diyorsa, onun hükmünce yapılmalı… Ne yapılacaksa “at izi, it izine karıştırmadan.” yapılmalı.
Mazluma, mağdura toplum kol-kanat gerip onları olası yangından korumalı. Eskiler ocaktaki, sigaradaki közün söndüğünden emin olmadıkça o ateş başıboş bırakılmazdı. Kırsalda sigara izmariti bile tükürükle söndürülmedikçe kendi başına terk edilmezdi. Eskiler: “Ateşini tükürüğünde boğ.” derlerdi. O insanlar, çocukların ateşle oynamasına müsamaha göstermezlerdi. Çocukları uyarı maksatlı: “Ateşle oyun olmaz! Ateşle oynayan sidikli olur.” derlerdi. Bu nahoş kelimeyi kullanmak istemezdim ama ciğerlerimizi dağlayan yangınlara tanık oldukça böyle sözü ateşine sahip çıkmayanlar için söylemek kaçınılmaz oluyor.
Ateşin şakası da, affı da olmaz. Ateş yakıyor, yıkıyor kül edip geçiyor. Hakikati görmemek dalaletten başka ne olabilir? Yangınların telafisi mümkün olmayan hasarlara yol açtığı ortada… Yurdumuza elbirliği, gönül birliği ile sahip çıkalım. Görüyoruz ki merhamet yağmurlarının yanında toplumsal merhamete muhtacız. Hz. Peygamber bir hadisinde: “Siz, yerdekilere merhamet edin ki göktekilerde size merhamet etsin.” buyurmuş. Ormanlarımızın her bir emvali milli değerimiz, milli servetimiz. Ormanlarımızdan hangisi olursa olsun hiçbirine maddi bedel biçilemez.
Ormanlarımız görünürde olduğu kadar görünmez alanda da çok yönlü stratejik, sosyolojik, psikolojik, coğrafi, iktisadi bağlamda kültürel zenginliktir. Bu ve benzeri milli zenginliklere her vatandaş kendi öz mal varlığından daha çok değer vermek zorunda. Peygamberimizin yukarıda dile getirdiğim hadisine geniş perspektiften bakmalı. Merhameti hem maddi, hem de manevi yönlü ele almalı. Gerek toplumsal, gerekse kişi bazlı merhamet hayata geçirilmeli. Hiç kimse, fırsat gani bilip gününü gün etmek için ortamı hak bayrama çevirmemeli. Mazlumun, mağdurun ahına duyarlı olmalı.
Hiç kimse, kimseye hak gaspı yapmamalı. Hak gaspı mazlumun mağduriyetine yol açar. Mağduriyetler gönül yangınlarına sebeptir. Hiçbir mağdurun hak gaspına yönelik eza, ilahi adalet katında cezasız kalmaz. Mazlumun yüreğini yakan, yüreğinin yanacağı günü unutmasın. Esas olan yangın çıkartmamaktır. Maksat olur olmaz birilerini suçlamak değil suçun oluşacağı ortamı oluşturmamaktır. Kim ne iş yaparsa yapsın attığı adımdan sonraki atacağı adımı nereye, nasıl atacağını bilmeli. Aksinde pek çok yüreğin yanacağı bilinmeli. Bir yangın nasıl çıkar, neden çıkar, niye çıkmaz gibi soruları her yurtsever kendine bir ilke olarak sormalı.
İnsanımız bizim, ormanlarımız bizim, her değerdeki milli vatlıklarımız bizim. Neticede bu vatan bizim! Vatan kutsaldır, azizdir. Vatanı olmayanın neyi olur ki? Milli değerlerimizin her biri milletimizin istikbalini, istiklalini simgeleyen birer vatan parçasıdır. Yanan her canlının varlık kutsiyetini, kıymetini bilmek mecburiyetindeyiz. Aslıyla, nesliyle milli değerlerimizi geçmiş ve geleceğiyle korumak zorundayız. Bunun başka bir seçeneği yok! Olması da mümkün değil. Her vatandaş milli varlıklarımızın bekası için elini vicdanına koymalı. Ormanların çarçabuk yanıp kül olduğu belli... Ama yetişmesi, yetiştirilmesi müşkül… Gerek coğrafyada, gerek gönül dünyasında yangına aman vermeyen herkese selam olsun!
Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!