Anadolu Üniversitesi Öğrenci Merkezi Salon 2009'da düzenlenen ve Anadolu Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nden Dr. Öğr. Üyesi Murat Burgaç konuşmacı olduğu konferansa Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Güler Günsoy, Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Muhsin Macit yanı sıra çok sayıda öğrenci takip etti.

Mustafa Kemal'in çocukluk ve gençlik yıllarında Osmanlı İmparatorluğunun içinde düştüğü büyük bunalımlı durum hakkında bilgilere vererek konuşmasına başlayan Dr. Öğr. Üyesi Murat Burgaç, Atatürk'ün gençlik çağından itibaren memleket meselelerine kafa yormaya başladığı söyledi. Burgaç: “Atatürk bütün ömrünü, ülkesini muasır medeniyetler seviyesine hatta daha da üstüne çıkarmaya adamış bir isimdi. Çağdaşlaşma Avrupa’da Rönesans ile başlayıp yaklaşık 300 yıl süren bir süreci kapsar. Bu sürecin sonunda ekonomik, sosyal, kültürel tüm alanlarda önemli değişimler gerçekleşmiş ve bu değişimler çağdaşlaşmanın önemli boyutları olarak karşımıza çıkmıştır. Öyleyse çağdaşlaşma tek boyutlu değil, çok boyutlu bir süreçtir ve birden fazla alanı kapsar. Meseleye Türk tarihi açısından baktığımızda ise Türk toplumunun son 300 yılına çağdaşlaşma sorunun damgasını vurduğunu söyleyebiliriz. Türk tarihindeki ilk çağdaşlaşma girişimlerinin 18. Yüzyıla kadar uzandığını söylemek mümkün. Literatürde bunlar, ‘Islahat Hareketleri’ olarak tanımlanır ve bir tercihten ziyade bir zorunluluktan dolayı devlet ile toplumun yaşamına girmiştir. Zorunluluktur; çünkü imparatorluk çökmektedir.” şeklinde konuştu.

 

“SÜREÇ BATIDAN FARKLIDIR”

 

Bu dönemin temel sorunsalının devletin nasıl kurtulacağı olduğunu belirten Murat Burgaç, cevabı ilk arayanların devletin idarecileri olduğuna dikkat çekti. Dr. Öğr. Üyesi Murat Burgaç sözlerine şöyle devam etti:

“Bu dönemdeki çağdaşlaşma sürecinin batıdakinden farklı bir biçimde başladığını tespit etmek gerekir. Avrupa’da aşağıdan yukarıya gerçekleşen süreç bizde yukarıdan aşağıya gerçekleşmiştir; çünkü ortada ne bir aydınlanma ne bir sosyo-ekonomik değişim, ne bir sanayileşme ne de bir burjuva sınıfı vardır. Islahatların başlaması ile beraber Avrupa’yı bilen, yabancı dile hâkim iyi eğitim almış bir sınıf ortaya çıkmıştır. Bu sınıf Avrupa Burjuvazisi gibi ekonomik temelli bir sınıf değil, askeri ve mülki idarede görev yapan idealist genç aydınlardır. 19. Yüzyılın ikinci yarısında itibaren imparatorluktaki çağdaşlaşma girişimlerinin öncüsü bu sınıf olacaktır. Bu sınıf imparatorluğu ayakta tutamamıştır; fakat Türkiye Cumhuriyetini kuracak fikri altyapı bu sınıftan çıkmıştır. İşte Mustafa Kemal de bu neslin içerisinde yer almış, bu mücadelelere bizzat tanıklık etmiş bir subay olarak karşımıza çıkar. Mustafa Kemal bir kuramcı ya da bir bilim adamı değildir fakat toplumun içinde bulunduğu sıkıntıdan nasıl kurtulacağını genç yaşından beri düşünmekte bu doğrultuda kafa yormaktadır. Fransız Devrimini çok iyi bilir ve ortaya çıkardığı düşünce akımlarını iyi bilir, çok okur. Avrupa’nın çağdaşlaşma sürecini, bu sürecin altında yatan temel etkenleri çokça okumuştur. Ulusu, ulusçuluğu ve bu kavramların çağdaşlaşma süreci açısından yerlerini çok iyi bilmektedir. İşte Mustafa Kemal bu bilgi ve birikimlerle 19 Mayıs 1919’da Samsuna çıktığı andan itibaren bir çağdaşlaşma modelini hayata geçirmiştir ve biz bu modele ‘Atatürk’ün Çağdaşlaşma Modeli’ adını veriyoruz.” (İHA)