Sürücü deyince ister şoför, ister kaptan, ister pilot, ister makinist, ister varman vs.yi anlayın. O sizin idrak yeteneğinize kalmış. Arif olan anlar, derler. Binitten maksat ister tır, ister, otobüs, ister taksi, ister tren, ister uçak, ister motosiklet olsun. Fark etmez! O da, sizin anlayış kapasiteniz sınırlarındaki varlıklardan olsun diyelim. Bu meslekler ve bu araçlar zamanın şartlarına göre değişiklikler gösterebilir. Değişmeyen tek şey insan ile araçlar arasındaki ilişkidir. Sürücü ile biniti arasındaki ilişkiyi şöyle bir gözden geçirelim ve bir de toplumsal yapıyı ele alalım. Sonuçta neler olacak hep birlikte görelim.

            İnsan olduğu için araçlar vardır. İnsan olmazsa araç olmaz. İnsan, sosyal statüsünü yükseltmek ve sosyal refahını artırmak için günün gelişen teknolojik imkânlarından faydalanır. Bu faydalanma bilinçli olduğunda yarar sağlar. Bilinçsiz olunduğunda zararlı olur. Her işin kendine has kanunu ve kuralları vardır. İşler kanun ve nizam çerçevesinde yürüdüğünde sıkıntılı olmaz. Gidilmek istenen yere sağ salim gidilir. İstenen netice elde edilir. İstenen neticenin elde edilmesi için kurallara uyulması gerekir.

Bazıları vasıtaya binip dümene geçtiğinde dünyanın tapusunu almış gibi şaha kalkar. Sanki dünyada kendinden başka kimse yokmuş gibi hareket eder. Bütün yolların kendisine ait olduğunu zanneder. Dümene geçince, gaza basar da basar.  Arabanın gazına basarken Şeytanın gazına gelmemek lazım! Gaza basıp hız alınca öndekileri sollar da sollar. Günümüzde sollamaların olduğu kadar sağlamalarda az değil! Kuralsız tipler, ne yasak dinler ne de hak hakkaniyet. Gider de gider. Nereye gider? Eceline mi? İşte böyle, koskocaman bir “…?...” işareti.

            Sürücü gaza bastıkça araç bağırır:

            -Yeter artık. Dengemi kaybetmek üzereyim. Nasıl ki, bir insan olarak sen fazla gıda aldığında vücudunun dengeleri bozulup hastalanıyorsan ben de bir araç olarak motoruma fazla yakıt geldiğinde dengelerim alt üst oluyor. Ey sürücü, bana bir zarar geldiğinde aslında zarar gören sen oluyorsun! Önceden sonrasını düşünmediğin zararların bedelini ya canınla ya da malınla ödüyorsun! Parana ve canına yazık değil mi? Kuru havan uğruna beni bir araç olarak aşırı süratle kullanmanı istemiyorum. Ben, bir araç olarak normal hızın üzerinde gitmek istemiyorum. Beni, virajlara süratli sokma.  Şerit ihlali yapma! Bana acımıyorsan kendine acı. Fren, far, sinyal vs.yi takan boşuna mı takmış. Bu düzeneklerin her birini yerli yerinde kullan ki, trafik barış ve huzuru bozulmasın!

            Günlük yaşamda “Trafik canavarı” pek çok canlar yakıyor. Bir sürü ocaklar sönüyor. Analar evlatsız, evlatlar babasız kalıyor. Kadınlar kocasız, kocalar karısız kalıyor. Trafik canavarı nedeniyle toplumda binlerce öksüz ve yetim çocuk oluyor. Kin, nefret ve düşmanlıklar artıyor. Ey sürücü! Sen, trafikte aklı başında ol ki, trafik barış ve huzuru sağlansın! Yollar kan gölü olmasın! Huzur ve barış dünyası bozulmasın! Trafik canavarıyla birilerinin eli kolu kopuyor. Kimileri yatağa bağımlı kalıyor. Kendine acımıyorsan başkalarına acı.  Ömür boyu başkalarının bakımına muhtaç olmak kolay mı? Akıllı sürücü ol da, trafik canavarı olma! İnsan canı yakma! Trafik barış ve huzurunu bozanlardan olma!

            Havalı sürücü:

            -Sen, sus! Ben, sana eşek yüküyle para saydım. Canım nasıl isterse, öyle giderim. Gören görmeyen ne der sonra, bir şunun altındaki binite bak ve bir de gidişine bak demezler mi?  Ben, para saydım elbette topluma karşı hava atacağım.

            Aklı başında sürücü:

            -Ey binit, dediklerinin hepsi de doğru. Eskiler “Acele giden ecele gider.” derledi. Hava atmak yerine en doğrusu, yolda trafik kurallarına göre gitmektir. Ben inanıyorum ki, sürücüler trafik kurallarına göre yolculuk yaptıklarında trafik barışı ve huzuru bozulmayacaktır. Barış ve huzurun ana kaynağı tahammül, hoşgörü, sevgi, saygı ve kurallara uymaktır.

            Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!